İnsanların kötülükleri gökyüzüm olmuş.
Nereye gidersem gideyim peşimden geliyor.
İnsanların ruhları kötülük kokuyor. Kalabalıklara girip çıkıyorum.
Her yerde aynı koku.
Bitmiş bir hayatı tekrarlayıp duruyorlar.
O yalan o karanlık hüzünleriyle konuşuyorlar birbirleriyle.
Durmadan yalan sözcüklerle dedikodu yapıyorlar.
Birbirlerini sözcük ırmaklarında boğuyorlar.
Herkes biliyor oysa hayatın çoktan bittiğini.
Ama yinede bunu belli etmemeye çalışıyorlar.
Sözcüklerin arasında boşluk bırakmadan konuşuyorlar.
Çünkü birden bire sessizlik olursa.
Hepsi birden düşecekler o boşluktan aşağıya.
Durmadan konuşarak. Durmadan gürültü yaparak.
Birbirlerini o boşluğun üstünde Tutmaya çalışıyorlar.
Aralarından biri o boşluğa düşerse ansızın.
Bunu birbirlerine hiç belli etmemeye çalışıyorlar.
Hemen unutmuş gibi yapıyorlar.
Boşluğun üzerini hemen kapamaya çalışıyorlar.
İşte ben böyle bir akşamüstü düştüm o boşluğa.
Bu Adıyaman da senden başka kimseyi tanımadığım.
Ve senden başka her şeye yabancı olduğum.
Bir akşam bıraktım kendimi o sahte sözlerden.
Korkulardan ve yalanlardan örülmüş gürültünün ortasından aşağıya.
Telefonda ki sesinin durmaksızın solduğu, bir gece vakti bıraktım kendimi karanlık çölüme.
Acıyla, kederle ve hüzünle.
Ama düştükçe kendimi bulduğum seni bulduğum.
O boşluğa doğru bıraktım kendimi.