web |
|
| Çocuk Hastalıkları | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:05 pm | |
| bebek gelişimi ay ay
Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 1.Ay Neler Yapabilir? -Ağzını açıp, meme başını arar, emme ve yutma hareketleri yapar.
-Ellerini yumruk yapıp ağzına götürür,
-Uyanık olduğunda sizin yüzünüze bakar ve sesinizi dinler,
-Oynarken ayakları ve ellerine dayanıp itebilir.
-Sırt üstünden, yana dönmeye çalışır,
-Parmağınızı emmeye çalışır,
-Aç, huzursuz ve sıkıntılı olduğunda ağlayarak ilişki kurmaya çalışır.
-Günün büyük çoğunluğunda uyur, 2-3 saatte bir uyanıp beslenmeye çalışır.
-Oturur durumda başını, ara sıra dik tutabilir
-Yüzükoyun yatırılınca başını titreterek kaldırabilir.
-Avucuna konan parmağı sıkı sıkı tutar
-Çıngırak ve zil sesine tepki duyar.
-Bakışlarını yanına gelen kişi üstünde tutar. Değişiklikler
-Göz kasları geliştikçe göz hareketlerini daha kontrollü yapmaya başlar. Göz kasları hala tam olarak gelişmediği için de, zaman zaman göz hareketleri kontrolsüz olabilir.
-Kişilik gelişmeye başlar, bu nedenle bazı bebekler huysuz ve çok gürültülü iken diğer bebekler sakin ve sessiz olabilir.
-Birinci ayın sonuna doğru, sizin konuşmalarınıza, seslerinize ve dokunmanıza yanıt olarak gülümsemeye başlar. Bu, bebeğinizin sosyalleşmeye başlaması demektir.
-Beslenme şeması gittikçe daha düzenli olmaya başlar. Oyunlar
-Bebeğinizin yüz ifadelerini ve onun çıkardığı sesleri taklit edebilirsiniz.
-Bebeğinizin kulağına yumuşak bir ses tonu ile konuşup, müzik çalabilirsiniz.
-Bebeğinizi, başını destekleyerek omzunuzda taşıyınız, böylece dünyayı görmesine yardımcı olunuz.
-20-30 cm. mesafeden bebeğinize resimler, basit şekilli, parlak renkli objeler gösterebilirsiniz.
-Onun yatağının kenarlarına ufak, hareketli, parlak hayvan figürleri asabilirsiniz.
-Bebeğinizi kucağınıza alın, ilgilenin, öpün ve ona sarılıp uzanın. Bebeğinizle konuşun ve onu ismi ile çağırın. Beslenme
-Mümkünse bebeğinize sadece anne sütü verin, eğer herhangi bir nedenle anne sütü veremiyor ya da sütünüzün yetmediğini düşünüyorsanız, doktorunuzun önereceği hazır mamaları verebilirsiniz. Bu dönemde mecbur kalmadıkça inek sütü kullanmayınız.
-Bebeğinizin beslenmeye başlamadan rahat ve huzurlu olmasını sağlayınız, altı kirli ise emzirmeden önce altını değiştiriniz. Bebeğinizin uyanık olduğuna ve beslenmeye hazır olduğuna emin olunuz.
-Emzirdikten sonra mutlaka gazını çıkartınız. Bakım
-Bebeğinizin altını sık olarak değiştiriniz. Bu dönemde bebeklerin pek çoğu genellikle hemen beslendikten sonra olmak üzere günde 4-6 defa kakasını yapar.
-Bebeğinizin tırnaklarını kesiniz, böylelikle kendini çizmesine engel olursunuz.
-Arabaya bindiğinizde bebeğinizin mutlaka yaşına uygun bebek koltuğuna bağlı olduğuna emin olunuz.
-Bebeğiniz ağladığı zamanlarda bebeğinizi kucağınıza alarak yumuşak bir sesle onunla konuşun veya mırıldanın.
-Gündüzleri dolaşırken bebeğinizi önünüze astığınız kanguru ile taşıyabilirsiniz. Temasınız ve sıcaklığınız onda güven hissi uyandıracaktır ve hareketler bebeğin denge duyusunun gelişmesine yardımcı olacaktır.
-Evdeki diğer kardeşlerin sizin denetiminizde bebeğe dokunmalarına, sevmelerine ve onun bakımında size yardımcı olmalarına olanak sağlayınız. Böylece hem gereksiz kıskançlıkların önüne geçilecek hem de kardeşler arasında sağlıklı ilişki kurulması mümkün olacaktır.
-Bebeğiniz için güvenebileceğiniz ve iyi ilişki kurabileceğiniz bir doktor seçin. 2 haftalık ve 4 haftalık olduğunda muayenelerini yaptırın.
Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 2.Ay Neler Yapabilir? -Seslerle, mimiklerle cilve yapar, dış dünya ile ilişkisi gelişir. Daha az ağlar.
-Yalnız bırakılırsa protesto eder. Sosyal olmak ister.
-Farklı renk ve oyuncaklardan hoşlanır. Uyaranlara yanıtı çeşitlenir.
-Objeye uzanır, yakalayabilir, birkaç saniye tutabilir.
-Yavaş hareket eden objeyi bir yandan diğer yana kadar izleyebilir.
-Kafasını objeyi görebilmek için çevirir.
-Yüzükoyun yatarken dirseklerden destek alarak başını kaldırabilir. Değişiklikler
-Başını ve gövdesini daha iyi kontrol eder, hareketleri daha az kütleseldir.
-Hareketleri daha gelişir. Herşeyi gözler, yakalar ve emmek için ağzına götürür
-El ve parmakları ile ilgilenir, uzun süre onlara bakar. Elini kullanmayı öğrenir, objeye uzanır.
-Görmesi neredeyse tamdır. Objeleri tüm ayrıntıları ile görür.
-Uyku, uyanıklık ve yeme düzeni daha belirginleşir. Oyunlar | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:05 pm | |
| -Bebeğinizle oynarken yüzünüzün tamamının onun için profilinizden daha ilgi çekici olduğunu unutmayın, direkt ona bakın.
-Pek çok farklı obje gösterin. Bunun için parlak renkli, dinlemesi, dokunması, izlemesi ilginç olan ama ağzına götürdüğünde yutma riski olmayacak kadar büyük oyuncaklar seçin. Yakalaması, ulaşması için onu cesaretlendirin.
-Eline küçük bir çıngırak verip, onunla nasıl ses çıkaracağını, sallamayı öğretin.
-Zaman zaman kucağınıza alıp, dünyayı farklı bir açıdan görmesini sağlayın.
-Onun yaptıklarından, memnun olduğunuzu gösterin, onu övün, sık sık ismini söyleyin.
-Bebeğinize şarkı söyleyip, onunla dans edin. Ona ilgi ve sevginizi sunun. Beslenme
-Hala sadece anne sütü veya mama ile besleyin.
-Sütünüzü zorunlu hallerde verilmek üzere depolayabilirsiniz. Buzdolabında 24 saat, derin dondurucuda 8 hafta saklayabilirsiniz.
-Doktorunuz önermeden katı gıdalara başlamayın.
-Dinlenmeye, dengeli beslenmeye ve yeterince sıvı almaya özen gösterin. Bakım
-Küçük parçalı oyuncakları bebeğinizden uzak tutun.
-Bebeğiniz minik bir sepette uyuyorsa ona bebek karyolası almayı planlayın. Özellikle parmaklıkların arasının, sıkışmayacayı kadar dar olmasına, yüksekliğin düşmeyeceği boyutta olmasına özen gösterin.
-Bebeği dışarı çıkarırken sizin rahat ettiğiniz kıyafetin bir fazlasını giydirin. Siz süveterle çıkarken ona 3 battaniye örtmeyin.
-Dışarıya çok fazla çıkmıyor olsanız da yavaş yavaş güvenilir bir bebek bakıcısı araştırmaya başlayın, onu siz birlikteyken bebeğinizle tanıştırın.
-Bebeğinizi normal kontrolü ve BCG aşısı için doktoruna götürün
Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 3.Ay Neler Yapabilir? -Seslerle, mimiklerle cilve yapar, dış dünya ile ilişkisi gelişir. Daha az ağlar.
-Yalnız bırakılırsa protesto eder. Sosyal olmak ister.
-Farklı renk ve oyuncaklardan hoşlanır. Uyaranlara yanıtı çeşitlenir.
-Objeye uzanır, yakalayabilir, birkaç saniye tutabilir.
-Yavaş hareket eden objeyi bir yandan diğer yana kadar izleyebilir.
-Kafasını objeyi görebilmek için çevirir.
-Yüzükoyun yatarken dirseklerden destek alarak başını kaldırabilir. Değişiklikler
-Başını ve gövdesini daha iyi kontrol eder, hareketleri daha az kütleseldir.
-Hareketleri daha gelişir. Herşeyi gözler, yakalar ve emmek için ağzına götürür
-El ve parmakları ile ilgilenir, uzun süre onlara bakar. Elini kullanmayı öğrenir, objeye uzanır.
-Görmesi neredeyse tamdır. Objeleri tüm ayrıntıları ile görür.
-Uyku, uyanıklık ve yeme düzeni daha belirginleşir. Oyunlar
-Bebeğinizle oynarken yüzünüzün tamamının onun için profilinizden daha ilgi çekici olduğunu unutmayın, direkt ona bakın.
-Pek çok farklı obje gösterin. Bunun için parlak renkli, dinlemesi, dokunması, izlemesi ilginç olan ama ağzına götürdüğünde yutma riski olmayacak kadar büyük oyuncaklar seçin. Yakalaması, ulaşması için onu cesaretlendirin.
-Eline küçük bir çıngırak verip, onunla nasıl ses çıkaracağını, sallamayı öğretin.
-Zaman zaman kucağınıza alıp, dünyayı farklı bir açıdan görmesini sağlayın.
-Onun yaptıklarından, memnun olduğunuzu gösterin, onu övün, sık sık ismini söyleyin.
-Bebeğinize şarkı söyleyip, onunla dans edin. Ona ilgi ve sevginizi sunun. Beslenme
-Hala sadece anne sütü veya mama ile besleyin.
-Sütünüzü zorunlu hallerde verilmek üzere depolayabilirsiniz. Buzdolabında 24 saat, derin dondurucuda 8 hafta saklayabilirsiniz.
-Doktorunuz önermeden katı gıdalara başlamayın.
-Dinlenmeye, dengeli beslenmeye ve yeterince sıvı almaya özen gösterin. Bakım
-Küçük parçalı oyuncakları bebeğinizden uzak tutun.
-Bebeğiniz minik bir sepette uyuyorsa ona bebek karyolası almayı planlayın. Özellikle parmaklıkların arasının, sıkışmayacayı kadar dar olmasına, yüksekliğin düşmeyeceği boyutta olmasına özen gösterin.
-Bebeği dışarı çıkarırken sizin rahat ettiğiniz kıyafetin bir fazlasını giydirin. Siz süveterle çıkarken ona 3 battaniye örtmeyin.
-Dışarıya çok fazla çıkmıyor olsanız da yavaş yavaş güvenilir bir bebek bakıcısı araştırmaya başlayın, onu siz birlikteyken bebeğinizle tanıştırın.
-Bebeğinizi normal kontrolü ve BCG aşısı için doktoruna götürün Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 4.Ay Neler Yapabilir? -Avucuna konan objeyi tutabilir. Objeye uzanabilir, ama fazladan birkaç deneme yapması gerekebilir.
-Dönebilir.
-Destekle oturabilir, başını dik tutabilir.
-Dudaklarını şapırdatabilir, sarkıtarak somurtma ifadesi takınabilir.
-Evdeki farklı kişileri tanır. Onunla ilgilenildiğinde sıcak ve sesli gülümsemeleri vardır.
-Oyunlardan, oyuncaklardan hoşlanır.
-Gece boyu uyuyabilir, bezini değiştirmek gerekmez. Değişiklikler
-İlk dişi çıkmaya hazırlanır.
-Görmesi tamamlanır, herşeyi renkleriyle görür. Farklı uzaklıklara gözünü odaklayabilir.
-Duyma tam gelişir.Farklı seslerle ilgilenir, kendi çıkardığı sesleri dinler.
-El parmak koordinasyonu gelişir.Elleri ile yapmak istediği şeyi yapmayı öğrenir. Oyunlar
-Bebeğinize tutacağı, kavrayabileceği, tadacağı, dinleyebileceği oyuncaklar verin. Parfümünüzü koklamasına izin verin. Onun için müzik açın.
-Renkli bir çorabın tepesi kesip bileğine geçirin, ellerini daha kolay bulacak ve oynayacaktır.
-Banyo yaparken oyun için biraz daha uzun bir zaman ayırın. Banyo oyuncakları ile oynaması gelişimine yardım eder.
-Bebeğinizin başarılarını överek, gülümseyerek, onu kucaklayıp severek kutlayın. Unutmayın bebeğiniz sizin övgülerinizle motive olan sosyal bir yaratıktır. Beslenme
-Bebeğiniz acıktığını çok daha kolay belli edebildiği için beslenme saatlerinizi isteğe bağlı düzenleyebilirsiniz.
-Doktorunuzun önerileri doğrultusunda yarı katı besinlere başlayabilirsiniz. Her yeni besini tek başına ve az miktarda başlayın, yeni tatlara alışmasına izin verin. Hiç bir besin için bebeğinizle kavga etmeyin. Bakım | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:05 pm | |
| -Oyun materyallerin güvenli olmasına özen gösterin. Oyuncakların metal çıkıntılarının gevşemediğinden, tüylü oyuncakların göz burun gibi parçalarının kopmayacağından emin olun. Ağzına alıp boğulmasına neden olabilecek her şeyden uzak tutun.
-Bebeğiniz emzik kullanıyorsa bunu boynuna asmayın, kullandığınız asıcı boğulmasına neden olabilir.
-Eğer diş çıkarmaya başladıysa diş kaşıyıcılar özellikle buzdolabında soğutulmuş olanlar onu rahatlatır.
-Bebeğinizi 2. karma aşıları ve normal kontrolü için doktora götürün Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 5.Ay Neler Yapabilir? -İnsan sesine tepki verir, konuşana döner. Annesinin sesini duyunca ağlamayı keser.
-İlgilenildiğinde gülümser ve konuşur.
-Pek çok farklı ses çıkarır. Bunların bir kısmı kendine özgü, diğerleri duyduklarını taklittir.
-Gördüğü hareketleri taklit edebilir.
-Elinden oyuncağının alınması veya onu mutsuz eden bir davranışı protesto eder.
-Her şeye dokunmak, tutmak, tatmak ister. Elindeki objeyi diğer eline geçirebilir.
Değişiklikler
-Emekleme benzeri hareketler başlar. Yatağında bir baştan diğer başa gidebilir.
-Yabancılaşma başlar. Ev halkı dışındakilerden ilk gördüğünde korkar.
-Kilo artışı azalır. Bu ayda genellikle doğum kilosunun iki katına ulaşmıştır. Oyunlar
-Yatağına kırılmayan metal bir ayna koyun, kendini görsün.
-Bebeğinizin çıkardığı sesleri taklit edip onu konuşmaya teşvik edin, kısa cümlecikler ve kelimelerle konuşun. Şarkılar söyleyin.
-Bebeğinizin başka bebeklerle karşılaşmasını sağlayın, birbirlerini inceleyip konuşmalarına izin verin.
-Sık sık kucaklayın, sevginizi gösterin.
-Yatak üstüne takılan müzikli dönenceleri bu ayda kaldırın, Bebeğiniz uzanıp yakalayabilir ve kazalara neden olabilir. Beslenme
-Anne sütü veya mama vermeye devam edin, Bir yaşından önce inek sütü vermeyin.
-Doktorunuz katı besinlere başlamanızı söylediyse, her besini tek tek ve bir iki kaşıkla başlayın, alıştıkça miktarı arttırın. Doyduğunu belirttiğinde yedirmeyi bırakın, aşırı beslemeyin. Yemek saatlerinin herkes için zevkli bir zaman olmasına gayret edin. Bakım
-Bebeğiniz ana kucağından kolayca kalkıp yuvarlanabilecek kadar büyüdü, dikkatli olun.
-Evinizi bebek için güvenli hale getirmeye başlayın, kabloları, yuvarlanabilen tabure gibi araçları ortadan kaldırın, masa, sehpa gibi eşyaların sivri köşeli olmamasına dikkat edin. Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 6.Ay Neler Yapabilir? -Her yöne dönebilir, başını bağımsız istediği gibi çevirebilir.
-Karnı yerden tam kalkmadan emekler, dönmekten keyif alır.
-Oturabilir, ancak henüz kendi oturma pozisyonuna gelemez.
-Objeyi bir elinden diğerine çok rahatlıkla geçirir.
-Ses çıkarabildiği objeleri sallamaktan hoşlanır. Çıkarabildiği sesleri başkalarıyla paylaşmak ister.
-Düşürdüğü oyuncağın kendine geri gelmesini ister.
-Yüzünüzle oynamaktan, saç çekmekten hoşlanır.
Değişiklikler
-Elleriyle kendini beslemeye çalışır, yemekle karın doyurmaktan çok oynamak için ilgilenir.
-Bebeğinizin zekası hızla artar. İstediğine ulaşmak için plan yapmaya başlar. Örneğin; yakalanmadan salondaki müzik kutusuna ulaşmak için daha seri emeklemeye çalışır.
-Henüz konuşamasa bile, anne, biberon, araba gibi önemli sözcükleri tanır.
-Duygulanımı artar, bunları mimiklerle, farklı sesler çıkararak, vücut diliyle belirtir. Mutluluğu, sevgisini, korkusunu, sabırsızlığını, heyecanını ve pek çok duyguyu ifade edebilir. Oyunlar
-Bebeğinizle şarkılar söyleyin, birlikte el çırparak tempo tutun, sözcükleri yumuşak bir ses tonuyla açıkça vurgulayarak söyleyin.
-Bebeğinizi kucağınıza alın ve onun çıkardığı sesleri ve yüz ifadelerini onunla birlikte tekrarlayın.
-Bebeğinizin çevresine yumuşak yastıklar koyarak desteksiz oturmaya teşvik edin.
-Bebeğinizi karın üzeri yer yatırın ve kolları ile üst vücut bölümünü kaldırmaya teşvik edin.
-Bebeğinizin sizi görebileceği bir yere geçip kollarınızı açın ve onu kucaklayacağınızı söyleyin, bebeğiniz gülümser, cilve yapar. Size ulaşmaya çalışırken onu kucaklayın. Beslenme
-Bebeğiniz katı besinlerle tanışmaya devam eder. Yeni tahıllar, meyve suları ve sebzeler mönüye eklenir. Bu dönemde henüz portakal ve domates suyundan, bal ve yumurta akından uzak durun. Bu besinler için bir yaşını bekleyin. Bakım
-Evdeki ulaşılabilir bütün prizleri emniyete alın, kabloları ortadan kaldırın, yerlerde ve bebeğin ulaşabileceği alanlarda yutabileceği, boğulmasına neden olabilecek boyutta oyuncak vs. bırakmayın. Mobilyalarda ve onun kemirip dokunacağı alan ve eşyaların boyalarının kurşun içermemesine dikkat edin.
-Eviniz merdivenli ise ağızlarını minik engel kapılarla kapatın.İlaçları ve temizlik malzemelerini üst raflarda ve kilitli dolaplarda saklayın. Sıcak radyatörlere ulaşamaması için engeller koyun, balkonları da onun için güvenli hale getirin.
-Bebek arabasıyla dolaşmaya çıkın, parka götürün.
-Kontrol ve 3. karma aşıları için doktora götürün. Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 7.Ay Neler Yapabilir? | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:05 pm | |
| -Emeklemeye başlar. Pek çok emekleme stili vardır. Mutlaka dört elli emeklemeyebilir, popo üstünde, karın üstünde sürünebilir veya kendine özgü stili yaratabilir.
-Kendini yukarı çekip ayakta pozisyona gelmeye çalışır.
-Değişik gördüğü her objeyi tadarak, sallayarak, koklayarak, atıp vurarak tanımaya çalışır.
-Sosyal olaylara katılmaya çalışır, birey olduğunu hissettirmek ister.
-Kelimeleri ve sesleri taklit etmeye çalışır. Değişiklikler
-Dengesi iyice gelişir. Elinde oyuncakla oynarken bile rahatça oturabilir.
-Çok meraklı ve maceracı olur, ancak korku bu duyguları dengeler. Araştırmak için yanınızdan ayrılır, ancak kısa sürede geri döner.
-Bütün elini kullanmak yerine parmaklarını kullanmayı öğrenir.
-Düşünme yeteneği gelişir. Örneğin yüksekte göremese bile ilginç objelerin varlığını bilir, araştırır.
-Bebeğiniz sizin neleri yapmasından hoşlanmadığınızı ve kendinin neleri yapmak istemediğini kesinlikle bilir. Oyunlar
-Bebeğinize bebek magazinlerini, resimli kitapları gösterin. Elleriyle kavrayıp inceleyebileceği kitaplar alın.
-Ce-ee oynayabilirsiniz. Bir örtü ile yüzünüzü kapatıp, birden açın, çok keyiflenecektir. Daha sonra onun yüzünü kapatarak, oyunu geliştirin.
-Ayna karşısında kendini gösterip, kim? olduğunu sorun. Aynadaki imajı gösterip adını söyleyin.
-Ne yaptığınızı söyleyerek onunla dans edin.
-Bebeğinizi kucaklayın ve onunla yumuşak ses tonuyla konuşun, sevginizi söyleyin. Beslenme
-Bebeğinizin eline kolay parçalanmayan bisküviler, ekmek kabuğu verebilirsiniz.
-Hazır mevye suları, kolalı içecekler, şekerli su, jöleli tatlılar veya diğer tatlandırılmış mamüller çocuğunuza uygun besinler değildir.
-Biberonla besleniyorsa yatağında uyurken biberonun ağzında kalmamasına özen gösterin. Diş sağlığı için buna dikkat edin.
-Yemek zamanı eline bir şeyler verin, kendini beslemesine izin verin. Kaşık tutabilir, bardağını ağzına götürmeye çalışabilir. Bakım
-Diş çıkarma bulguları başlayabilir. Hafif ateş, dışkıda sulanma, hafif keyifsizlikler olabilir. Bu bulgular uzun sürerse doktorunuzu haberdar edin. Bebeğinize bakamayacak kadar meşgul olduğunuz zamanlarda onu birkaç oyuncakla birlikte oyun parkına koyun, onun için daha güvenli olur.
-Araba için yaşına uygun araba koltuğu alın. artık arka koltukta yüzü öne dönük olarak koltuğunda oturabilir. Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 8.Ay Neler Yapabilir? -Küçük objeleri baş ve işaret parmağı ile yakalar. Objeyi ağzına götürmeye çalışmaktansa incelemeye başlar.
-İyi emekler.
-Yardım almadan oturur pozisyona geçer.
-Kendini, tutunup çekerek ayağa kaldırabilir.
-Başkaları ile oynamaktan hoşlanır.
-Geçmişi hatırlar, yeniden karşılaştığı olayları hatırlayarak davranışını belirler.
-Anneye çok bağlıdır, ayrılık korkusu başlar. Değişiklikler
-Etrafında gördüğü her şeyi merakla inceler. Çiğner, vurur, fırlatır ve boşaltır.
-Tırmanmayı sever, alçak mobilyalara, merdivenlere, açabildiği çekmecelere tırmanır, nasıl geri döneceği umurunda değildir.
-Ne istediğini iyi bilir. Kişiliği gelişmeye başlar. Yoluna çıkıldığında sinirlenir.
-Kendi yeme stilini ve mönüsünü oluşturmaya başlar.
-Görüşü tam olarak gelişmiştir. Etrafındaki tüm ayrıntıları seçer.
-Bebeğiniz sizi taklit ederek dünyada nasıl yaşayacağını öğrenmeye başlar. Sözcükleri çıkaramasa da mimiklerinizle konuşmanızı taklit eder. Ev içindeki bütün davranışlarınızı izler, yeri geldikçe tekrarlar. Oyunlar
-Bebeğinizin taklit etmekten hoşlanacağı eğlenceli sesler çıkarın, hareketler yapın.
-Bebekler ve çocuklar için yapılmış müzikler, şarkılar dinletin.
-Ayakta pozisyona getirerek dans etmesini, yürümesini, tempo tutmasını sağlayın.
-Bebeğinizle birlikte emekleyin, hızlandıkça onu methedin, büyük çocuğunuz varsa onu da size katılmaya ikna edin.
-Oyuncaklarını bir sepete doldurun, nasıl çıkaracağını öğretin, sonra yeniden doldurup onun boşaltmasına izin verin.
-Bebeğinizle birlikte alışverişe çıkın, kalabalık ortamlar onun için uyarıcı ve eğlencelidir.
-Bebeğinize kucaklamak, öpmek, konuşmak için zaman ayırın. Beslenme
-Yeni deneyeceğiniz besinleri bebeğiniz açken verin.
-Eline kemirmesi için az pişirilmiş sebzeler, bisküvi, meyveler verin.
-Domates ve portakal suyuna başlayabilirsiniz.
-Bebeğinizin bağımsızlık gösterilerine hazırlıklı olun. Aniden bebek yemeklerini istemez, kaşığı reddederse bunu sorun yapmayın. Dökmelere hazırlanın. Bakım
-Bebeğinizin favori oyun alanı mutfağınız, alt çekmeceler, girebileceği kadar küçük aralıklardır. Özellikle kesici, sivri,kırılabilir eşyalarınızı üst raflara taşıyın. Çekmeceleri ve tehlikeli bölümlerin kapılarını kilitleyin veya ulaşmasını önleyecek engeller koyun. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:06 pm | |
| -Büyük çocuğunuza onun kenara itildiğini düşünmesine fırsat vermeyecek şekilde zaman ayırın. Kendine güvenini tazeleyin.
-Doktor, ambulans, itfaiye, polis ve zehir danışma merkezinin telefonlarını kaydedin, telefonun yanında ulaşabileceğiniz bir yere koyun Bebeğimizin Ay Ay Gelişimi 9.Ay Neler Yapabilir? Baş ve vücudunu rahatça kontrol ederek tutunup ayağa kalkar.
Mükemmel emekler.
Objeleri rahatlıkla tutar ve oynar.
Oynamak için benzer oyuncakları toplar (resimli küpler gibi).
Belli objeler arasında kesin ilişki kurabilir. Anahtar ve kilit, kavanoz ve kapak gibi.
Ayakkabı, bisküvi, top gibi pek çok sözcüğü, bana getir, bana ver gibi basit emirleri anlar.
Yüksek sesten korkmak gibi yeni korkular geliştirir.
Değişiklikler
Kalkıp yürümek ister, ancak tek başına başaramayabilir, destek ister. Mobilyalara tutunarak dolaşır.
Bebeğiniz Ay Ay Gelişimi 12-18 Ay Arası Bebeğiniz bu aylarda neler yapar? 14 Ay • Ne istediğini anlatmak için kelimeler kullanır ya da eli ile hareketler yapar. • Oyunları taklit eder. • Kısa müddetler için tek başına ayakta durur ya da yürür.
15 Ay • Kaşık kullanır • Elleriyle tek başına yemek yiyebilir • Sendeleyerek yürüyebilir. • Kendiliğinden karalayabilir,anlamsız yazı ve çizgiler çizer. • İnsanları taklit eder • Oyun arkadaşlarıyla iletişim kurmaya başlar
16-18 Ay • ”Buraya gel” ya da “otur gibi yönlendirmeleri anlar • Üç küçük kutuyu üst üste koyabilir • Üzerindekileri çıkarmaya başlar • Tırmanmaya ilgi duyar • Dimdik olarak koşar
Bebeğinizin bu aylardaki beslenmesi
• İlk yaştan sonra çocuk giderek bağımsızlığını kazanır, kendi kendine yemek yemeyi öğrenir. 9-12 aylar arasında her şeyi ağzına götüren çocuk, yiyecekleri diğer eşyalardan ayırt etmeyi öğrenir. • Ekmek, elma dilimi gibi yiyecekleri eline vermek, kaşık ve bardağı kendisi tutarak ağzına götürmesine yardımcı olmak, çocuğun erken yaşta yeme becerisi kazanmasını kolaylaştırıyor. • 12-18ay arası çocuğa verilecek besinlerin kolay çiğneyebileceği ve yutabileceği cinsten olmasına dikkat edin. Sosis ,fıstık,üzüm küçük şeker gibi maddeleri verilmemeye çaba gösterin. • Çocuğun 1)et, balık,tavuk, yumurta, 2)süt ve sütlüler, peynir, yoğurt,muhallebi vb. 3)meyve ve sebzeler 4)unlular,patates,pirinçten oluşan dört ana besin türünü içeren karışık bir diyet almasına özen gösterin. • Toplam enerji alımının yüzde 60’ı karbonhidrat, yüzde 25-30’u yağ ve yüzde 10-15’i protein şeklinde olması gerektiğini unutmayın. • 12-18ay arası çocukların günde üç öğün yemeleri yeterlidir.Günde iki kez de öğün araları meyve veya meyve suyu, bisküvi,yoğurt gibi besinler verilebilir. • Çocuğa yiyecekler küçük porsiyonlar halinde verilmelidir. Bu şekilde çocuk yemeğini bitirme alışkanlığı edinir.Şişmanlığa eğilimli çocuklar dışında çocuğun yiyeceği miktar isteğine bırakılır. • Uygun bir beslenme uygulanan ve büyüme gelişmesi normal olan çocuklarda ilk yaştan sonra dişleri korumak açısından flor tuzları ve kış aylarında D vitamini dışında herhangi bir vitamin veya mineral ilavesine gerek yoktur. Ancak demir eksikliğinin tüm ülkelerde çok yaygın bir sorun olduğu dikkate alınarak düşük sosyoekonomik grup çocuklarına ve iştahsız, tek yönlü beslenme eğilimi olan çocuklara demir karışımı ilavesi yapılmalıdır. • Bu aylarda evde yenen hemen her şeyi bebeğiniz de yiyebilir.Pişirirken yemeklerin tuzsuz olmasına dikkat edin. • Et ve balık:Izgara ya da haşlama yapın.
Bebeğinizin bu aylardaki gelişimi
Önümüzdeki 6 ayın en önemli olayı nedir? Tabii ki bebeğin yürümeyi öğrenmesi. Yürüme, aniden ortaya çıkar, çocuk tek başına adım atar ve bu heyecan verici bir olaydır.Ama bu ilk adım uzun bir hazırlık sürecinin sonucudur. Çocuğun yürüme şekli,bu hazırlık dönemine bağlıdır. Kimi bebek düşe kalka, emekleyerek, sonra yeniden ayağa kalkarak yürümeye başlar. Kimisi de hemen emin adımlarla yürür.
Parmaklıklara asılıp ayağa kalma gayretleri ile tek başına yürümesi arasında aşağı yukarı 6 aylık bir süre vardır. Bu 6 aylık süre boyunca bazen büyük ilerlemeler, bazen gerilemeler görülür.: Bir gün ayakta gayet güzel durur, tutunarak ilerler, ertesi gün bakarsınız ayağa bile kalkamaz. Yürüme çabaları yoğunlaştıkça diğer alanlardaki gelişmeler neredeyse tamamen durur. Bir yaşında ilk kelimesini söylediği zaman, konuşacak zannedilir ama 18 aya kadar, konuşma alanında bir duraklama olur. Söylediği bazı kelimeleri de söylemez olur.Anne ve babası bu kelimeleri unuttuğunu zannederler ama, aslında bebeğin aklı başka yerdedir.
Bir yaşında düzenli uyuyan bebek, yürümeye başladığı zaman uyuma zorluğu çekebilir.Büyüme süreci boyunca bir alanda ilerleyen bebeğin diğer alanlarda duraklamalar hatta gerilemeler göstermesi doğaldır. Bebek yürümeyi öğrendikten sonra bir süre hiçbir yeni gelişme göstermez. Aslında o öğrenmekte ve yeni atılımlar için hazırlanmaktadır. 2-2.5 döneminde ortaya çıkacak yenilik ise konuşma olacaktır. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:06 pm | |
| B Beta hemolitik streptokok enfeksiyonu boğazda beta mikrobu
A Grubu Beta hemolitik streptokoklar, bakteri türü mikroplardır. Özellikle kış aylarında kapalı ortamlarda birarada bulunan insanlarda boğaz iltihaplanmalarına (farenjit) neden olurlar. Streptokoklar, solunum yollarından havayla çıkan damlacıkların insandan insana geçmesiyle bulaşırlar. En sık 5-15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık yaparlar.
Belirti ve Bulguları: Boğaz ağrısı ve ateşi olan çocukların yaklaşık %10'unda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı vardır. Boğazın (farenks) iltihaplanması olan farenjit nedeniyle çocuğun yutkunması ve beslenmesi güçleşir. Streptokok farenjiti olan çocuğun ateşi genellikle 38°C'den yüksektir; titremeler, vücutta ağrılar ve iştahsızlık olur. Birlikte karın ağrısı, bulantı ve kusma gibi karın belirtileri de bulunabilir. Bakıldığında bademcikler ve boğazda kızarıklık, şişlik ve beyaz lekelenmeler görülür. Alt çene kemiğinin köşesinde ve boyunda lenf bezleri şişmiş olabilir.
Bazen streptokok iltihaplarında, mikropların salgıladığı toksinler deride yaygın kızarık biş döküntüye neden olur. Bu durumda hastalığın adı "kızıl"dır ve genellikle boğaz iltihabının 2.gününden 6.gününe kadar sürer.Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilmiş streptokok iltihapları, nadiren ateşli romatizma adı verilen ve kalp romatizması ile eklem iltihaplarına neden olabilen bir hastalığa da yol açabilirler. A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının bir diğer nadir komplikasyonu da, hastalığın başlangıcından 2-3 hafta sonra ortaya çıkabilen böbrek iltihabıdır. Streptokoklar ayrıca sinüzit 'e, orta kulak iltihabı 'na, zatürreye ve deri iltihaplarına da neden olabilirler.
Hastalığın önlenmesi : Streptokoklara bağlı boğaz iltihaplarını önlemenin kesin bir yöntemi yoktur. En güvenli yol, evde boğaz iltihabı olan bir kişi varsa, bu kişiyle çok yakın temasta bulunmamak ve genel temizlik kurallarına dikkat etmektir.
Bazı kişiler, özellikle de çocuklar, kendilerinde hiçbir hastalık belirtisi olmadan streptokok mikrobunun taşıyıcısı olabilirler. Okul çağındaki çocukların yaklaşık %5-15'inde taşıyıcılık görülebilir.
Hastalığın süresi : A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının inkubasyon dönemi (bulaşma ile hastalık oluşma arasında geçen süre) genellikle 7-10 gündür. Boğaz iltihaplarında ateş genellikle 5 gün içinde düşer, bunu takiben boğaz şikayetleri de azalır. Antibiyotik tedavisi genellikle 10 günde tamamlanır. Eğer belirtiler düzelmişse ve ateş yoksa, antibiyotik tedavisinin başlanmasını takibeden 48.saatten sonra çocuğunuz okula gidebilir. Şikayetler kısa sürede kaybolsa bile, ilaçlar doktorunuz tarafından önerilen süre ve dozda kullanılmaya devam edilmelidir.
Evde uygulanabilecek tedavi : Eğer çocuğunuz boğaz ağrısı nedeniyle yemek yemekte güçlük çekiyorsa yumuşak veya sıvı gıdaları tercih edin. Çocuğunuzun bol sıvı almasını (su, meyve suları, vs.) ve istirihat etmesini sağlayın.
Oda havasının nemlendirilmesi, çocuğunuzun boğaz şikayetlerini azaltacaktır. Eğer boyunda ağrılı lenf bezi şişlikleri varsa, boyuna nemli ve ılık bir havlu koymak onu rahatlatabilir.
İlaçları doktorunuzun önerdiği süre ve dozda kullanmaya özen gösterin. Bu, ateşli romatizma ve bademcikler etrafında abse gelişmesi gibi komplikasyonların önlenmesi için mutlak gereklidir.
Tıbbi tedavi : Çocuğunuzun boğazında A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabından şüphelendiğinde, doktorunuz boğaz kültürü yapılmasını isteyecektir. Eğer boğaz kültüründe üreme olursa bu, mikrobun türünü tayin edecek ve hangi antibiyotiklerin tercih edilebileceğini bildirecektir.
Çocuğunuzda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı olduğu kesinleşirse, ağızdan ya da enjeksiyon şeklinde verilebilen penisilin veya başka türde bir antibiyotik ile tedavi edilmesi gerekecektir. Ağızdan verilen ilaçlarda allerji ihtimali daha düşük olduğundan birçok doktor bu şekilde evde tedaviyi tercih etmektedir. Bu durumda çocuğunuz evde 10 gün süreyle ilaçlarını almalıdır.
Doktorunuza ne zaman başvurmalısınız ? Çocuğunuzun boğazında streptokok iltihabının belirtileri varsa, özellikle de evde veya okulda başka birisinin yakın zamanda streptokok iltihabı geçirdiğini biliyorsanız doktorunuza başvurunuz.
Eğer çocuğunuz streptokok iltihabı için tedavi altındayken şu belirtilerden birini görürseniz yine doktorunuza başvurunuz: ateşin düştükten birkaç gün sonra tekrar yükselmeye başlaması, deri döküntüsü, kulak ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük ve balgam çıkartma, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ve aşırı halsizlik, havale geçirme, eklemlerde şişlik ve ağrılı kızarıklık, bulantı ve kusma. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:06 pm | |
| bebek diş çürüğü biberon çürüğü
Bebeğimin dişleri sürer sürmez çürüdü. Nedeni ne olabilir?
Bebeklerde bazen dişlerin üzerinde sürer sürmez kahverengi lekeler oluştuğu ya da bu dişlerin kırılıp döküldüğü gözlenir. Aslında bu lekeler diş çürükleridir ve dişler de çürük nedeniyle kırılır. Bu kadar erken bir dönemde çürük oluşmasının nedeni de biberon çürüğü adı verilen çürüklerdir. Bebek beslenmesinde en önemli besin olan anne sütü ya da inek sütü doğal olarak şeker içerir. Gece yatmadan önce yada uyku sırasında bebek anne sütü ya da biberon emerse süt ağızda birikerek mikropların dişleri çürütmesi için elverişli bir ortam oluşturur. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi sonrası dişlerin temizliğine özen gösterilmelidir.
Biberon çürüğünden korunmak için ne yapmak gerekir?
Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken dönemde alınması gerekir.
Bunlar nelerdir? · Bebeğinizin gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını önleyin. Beslendikten sonra uyutmaya çalışın. · Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin. · Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirin. · İlk dişlerin sürmeye başlamasıyla gece ve sabah beslenmeleri sonrası temiz, ıslak bir tülbent ile dişlerini silerek temizleyin.
Biberon çürüğünün önemi nedir?
Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişler de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalırsa çocukta konuşma problemleri ortaya çıkabilir.
Biberon emmediği halde bebeğimin dişleri çürüdü neden olabilir?
Biberonun yanı sıra emziklerin ağlayan bebekleri susturmak amacıyla bal, pekmez, reçel gibi tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedenidir. Bunun yanı sıra, dişler sürdükten sonra oyalanmak amacıyla bebeğin eline verilen karbohidratlı-şekerli gıdalar da diş çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir.
Kaynak : Türk Dişhekimleri Birliği | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:06 pm | |
| bebek ve uyku uykusuz bebek
Doğum olayı sona erip, sıra hastaneden eve dönmeye geldi mi, anne-babaların çoğu bebeklerinin evde nasıl uyuyacağını merak etmeye başlarlar. Şunu bilmelisiniz ki, yenidoğanlar, kendilerini rahatsız edebilecek ses ve ışık uyaranlarını etkisiz kılacak bir doğal yetiye sahiptirler. Bu yetenek, kısa sürede alışkanlığa dönüşecektir.
Biz hekimler, bir takım basit testlerle, bebeklerin bu yeteneklerini tespit ederiz. Örneğin, uyuyan bebeğin gözlerine fenerle kuvvetli bir ışık tutulması onun bir takım hareketler yapmasına neden olur. Aynı ışığı, kısa aralıklarla bir kaç kez daha tutalım, dördüncü, beşinci seferde artık bebeğin ışığa hiç tepki göstermeyip mışıl mışıl uyuduğunu görürüz. Benzer test, bir minik çan kullanılarak bebeğin sese tepkisi sırasında da yapılabilir. Örnekteki bebek, uykusunu koruyacak bir takım doğal yollar geliştirmiştir.
Oysa kimi bebeklerin sinir sistemleri, muhtemelen doğum stresinin de etkisiyle henüz bu yeteneğe sahip değildir. Ses ve ışık, onları rahatsız eder ve kolayca uyanabilirler. Böylesi bebekler, tıpkı erken doğmuş bebekler gibi dış uyaranların olabildiğince azaltıldığı sessiz ve loş bir odada uyutulmalıdırlar.
Üç-dört haftalık bebek ve uyku
Bu dönemde bir bebeğin en önemli görevi, uyku hali, uyanıklık hali gibi değişik durumları kontrol yeteneği kazanmaktır. Bu süreçte, anne babanın da iyi bir gözlemle öğreneceği çok şey vardır.
Kalabalık ve gürültülü bir ortamda uyuyabilmek, herhangi bir dış uyaranla tam uyanırken tekrar uykuya dalmak üzere kendi kendini sakinleştirmek, yukarda sözettiğimiz kontrol sürecinin aşamalarıdır.
İyi bir gözlem, bebeğin farklı bilinç durumları arasındaki geçiş dönemlerindeki davranışlarından önemli çıkarımlar yapmanızı sağlayacaktır. Aktif ve gergin bebek, geçiş dönemlerini daha hızlı, sakin bebek ise daha yavaş ve sancısız yaşayacaktır.
Huysuzluk anında, bazı hareketleriniz onun ağlamaya başlamasına neden olurken, başka kimi davranışlar da bebeği sakinleştirecektir. Üç dört saatlik sikluslarla, bebek bu geçiş dönemlerini yaşar. Yeni anne-babanın ilk görevi, bu bağlamda bebeklerinin davranışlarını “tanımaktır”.
Temel sorun, ağlamaya başlayan bebeğin, kısa süre sonra sakinleşip uykuya devam mı edeceği, yoksa acıktığı için mi ağladığının ayırdedilmesidir. Emzirmek yada mama vermek işe yaramıyorsa –ki genellikle bu durumda ilk yapılan iş bebeği beslemektir- bu huzursuzluk hali bir süre devam edecek ve bebek bir süre sonra sakinleşecektir. Bu olay yaklaşık hergün yaşanır. Bebek, bu dönemde, ortalama rakamlarla söylersek, 3-4 satlik dilimler halinde 16-18 saat uyur.
Birbuçuk- iki aylık bebek ve uyku
Bebeğinizin uyuma ve beslenme zamanı ve süresi bu dönemde giderek daha düzenli bir hal almaktadır. İki beslenme arası zaman 3 saate hatta daha fazlasına uzar. İki aylık bebekler, doğum tartısı ve başka kimi faktörlere de bağlı olarak, gece uyku saatlerini de artırırlar.
İkinci ay artık bebeğinizi günlük aile düzeninize alıştırma zamanının da başlangıcıdır. Artık, geceleri yatmadan önce bebeğinizi uyandırıp son bir kez besleyebilir, sabahları onu uyandırarak güne sizin uygun gördüğünüz zamanda başlamasını sağlayabilirsiniz. Tabii ki bunu yaparken bebeğinizin de durumunu ve isteklerini gözönüne almalısınız. Şimdilik, en azından bebeğinizin buna hazır olduğunu bilin..
Bebeğinizin, huzursuzluk ve ağlama dönemleri de artık daha düzenlidir; genellikle günün sonundadır, ve huzursuzluğu kaka yapmayla sona erer. Bebeğiniz, emmeye ve uyumaya kendini hazırlamıştır.
Dört aylık bebek ve uyku
Bu dönemde uyku konusunda temel sorun bebeğinizin gece uyku düzenidir. Dört aylık bebek, bırakıldığı yerde uyumalı, ve uykusu ortalama 8 saat kesintisiz sürmelidir. Bebek için “kesintisiz uyku”nun anlamı, derin uykudan hafif/yüzeyel uykuya geçiş aşamalarını uyanmadan atlatmasıdır.
Hafif uykuya geçen bebek, ağlar, sesler çıkarır, yatakta döner, ama unutmayın, tüm bunlar olurken hala uyumaktadır, ve uyku içi bu geçiş aşamalarında kendi kendini sakinleştirerek/rahatlatarak derin uykuya geçmeyi öğrenmelidir.
Bebeğin uyumayı “öğrenmesi” konusunda ailelere önemli bir görev düşüyor; bebeklerin mutlak anne baba desteğine ihtiyaçları vardır, ama anne-babaların genellikle yaptıkları, bebeğin sesini duyar duymaz onu kucaklarına alıp, kendi kendilerine derin uykuya geçmelerine engel olmaktır. Bu tür yanlış yaklaşım, 3-4 saatte bir hafif uykuya geçen bebeğin her seferinde uyanma ve beslenmeye alışması ve bunu rutin uykunun bir parçası olarak algılamasıdır. Bu alışkanlık bir yerleşti mi, ilerleyen aylarda değiştirmek çok daha zordur.
Yedi aylık bebek ve uyku
Her ne kadar bebeğiniz 7. Aya kadar geceleri kesintisiz 8-12 saat uyumayı “öğrenmiş” de olsa, oturmak, sürünmek, emeklemek gibi bu dönemde kazandığı yeni yetenekler, geceye de taşınacak ve kimi sorunlar çıkaracaktır. Yeni durum, gece uyanmalarını kolaylaştıracak, tekrar uykuya dalmayı güçleştirecektir.
Benzer güçlükler, gündüz uykuları için de geçerlidir. Anne-babaya düşen, 4. Ayda yaptığımız önerileri tekrar uygulamaktır.
7 aylık bebek, kesintisiz gece uykusu yanında öğleden önce ve sonra birer kez olmak üzere toplam en az iki gündüz uykusu uyumalıdır. Uyumasa bile, bu saatleri yatakta kendi başına geçirmeyi öğrenmelidir. Buna sadece bebeğin değil, anne-babanın da ihtiyacı vardır.
Dokuz aylık bebek ve uyku
Daha önce söylediğimiz gibi, kazanılmış yeni yetenekler, uyumayı güçleştirmektedir. Dokuz aylık bebek, artık kendi kendine ayağa kalkabilir, geceleri de kalkacaktır, hem de siz onu uyuması için yatağına bırakıp odasından çıkar çıkmaz! Bu olay, belki on defa tekrarlanacaktır! Bu durumun üstesinden gelebilmek için “kararlı” olmalısınız. Tekrar tekrar ayağa kalkma ve ağlamalar üzerine onu yatağından alıp salona geçmeyin. Kesinlikle yataktan kalkmasına izin vermeyin, kararlılığınızı görsün, uyuması gerektiğini anlasın. Gece uyanmaları sırasında da aynı yöntemi uygulamalısınız. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:06 pm | |
| bebek ve çocukta kusma
Bebekler neden kusar?
Anneleri endişelendiren en önemli konulardan biri de bebeğin sık sık kusmasıdır. Uzmanlar kusmayı, bir hastalık olarak değil, belirti olarak kabul ediyorlar.
-Zorlanmaksızın kusma daha çok küçük bebeklerde görülür. Özellikle yaşamın ilk haftalarında bebekler beslendikten kısa süre sonra zorlanmaksızın ağız dolusu çıkarabilirler.
Normal kilo alımı devam ettikçe bu sorun yaratmaz.Genel olarak bebek büyüdükçe bu durum azalır.
- Zorlanmanın şiddetiyle küçük bebeklerde burundan da kusmuk gelir. Küçük bebeklerde mide bulantılarını anlamak güç olursa da huzursuzluk, solgunluk, terleme, kusmadan sonra besinleri reddetme mide bulantısı işaretleri olabilir.
-Yaşamın ilk günlerinde görülen kusma nedenleri arasında enfeksiyonlar, metabolizma hastalıkları(doğuştan), bebeğin annenin amnios sıvısını fazla yutması, gastro-intestinal allerjiler(süt allerjisi gibi) başlarda yer tutar.
Daha büyük çocuklarda en sık rastlanılan kusma nedenlerinin başında enfeksiyonlar gelir.
Kusma bebeklerde ve çocuklarda çok sık görülen bir bulgudur. Önemli hastalıkların belirtisi olabileceği gibi basit ve gelip geçici bir durum da olabilir.
Biz doktorlar kusmayı zorlanmaksızın kusma(regürjitasyon) ve zorlanmalı kusma olmak üzere ikiye ayırırız.
Zorlanmaksızın kusma daha çok küçük bebeklerde görülür. Özellikle yaşamın ilk haftalarında bebekler beslendikten kısa süre sonra zorlanmaksızın ağız dolusu çıkarabilirler.
Normal kilo alımı devam ettikçe bu sorun yaratmaz.Genel olarak bebek büyüdükçe bu durum azalır. Sekiz aylık olduğunda ortadan kalkar. Günde üç kezden fazla fışkırır tarzda şiddetli kusuyorsa bu durum normal dışı olabilir.
Teknik olarak yanlış beslenen bebeklerde de kusma görülebilir. Beslenirken hava yutan bebekler, aşırı hızlı veya aşırı yavaş emen bebekler, beslendilten sonra gazı çıkarılmayan bebekler zorlanmaksızın kusabilirler. Beslenme tekniğindeki hatalar düzeltilirse bu kusmalar biter.
Gastroözofagial reflü dediğimiz durumda daha çok zorlanmalı kusma görülürse de bazen zorlanmasız kusma da görülebilir. Mide borusunun mideye bağlandığı yerde meydana gelen bir kasılma yetersizliği nedeniyle mide içeriğinin yemek borusuna geçmesi olarak bilinen gastroözofagial reflü genellikle 3-10.günler arasında başlar. Zaman içinde bulgular azalabilir. Beslendikten sonra bebek 30 dakika süreyle yarı oturur pozisyonda tutulabilirse kusma büyük ölçüde engellenebilir. Eğer ciddi bir kilo kaybına ya da kilo alımında yetersizliğe yol açıyorsa cerrahi müdahale gerektirebilir.
Yemek borusunu mideye bağlanan ucunun kör olması, yani kapalı olması, ciddi bir regürjitasyon sebebidir. Bu durumda bebek doğumdan sonraki bir kaç beslenmesinden sonra besinler yemek borusunda birikebileceği için kusmaya başlar. Bazı durumlarda bu kapalı olan yemek borusu bir boru ile soluk borusuna bağlı olabilir. Bu durumda nefes darlığı ve mororma da gözlenebilir.
Doğumdan hemen sonra yapılan bebek muayenesinde ince bir yemek sondası ile bebeğin ağzından midesine dek girilip bakılır. Bu mutlaka muayenin bir parçası olmalıdır. Aksi takdirde bu durum atlanabilir. Bebek şiddetli kusmaya başladıktan sonra farkedilebilir. Yemek borusu ile soluk borusu arasında bağlantı varsa besin akciğerlere kaçıp çok ciddi sonuçlara yol açabilir
Zorlanmalı Kusma
Mide bulantıları ve öğürtüler olur. Çocuk fışkırır tarzda kusar. Zorlanmanın şiddetiyle küçük bebeklerde burundan da kusmuk gelir. Küçük bebeklerde mide bulantılarını anlamak güç olursa da huzursuzluk, solgunluk, terleme, kusmadan sonra besinleri reddetme mide bulantısı işaretleri olabilir.
Yenidoğan bebekte ilk 24-36 saatte görülen şiddetli kusmalar sindirim sisteminin herhangi bir yerinde tıkanıklığa neden olabilir. Bunlar içinde en sık rastlanan nedenler:
1-barsak tıkanıklığı
2-özofagus atrezisi(yemek borusunun mideye bağlandığı ucun kör olması
3-barsak darlıkları
4-barsağın belli bir bölümünün olmaması
5-pilor stenozu
6-karın organlarının göğüs içine fıtıklaşması
Bebek doğduğu ilk günlerde şiddetli kusuyorsa, karnı şişmişse, kakasını yapmıyorsa ya da ilk başta yapmış sonra yapmamışsa cerrahi gerektiren ciddi bir bağırsak problemi olabilir. Acilen doktora başvurulmalıdır.
Özellikle erkek çocuklarda yaşamın ilk günleri değil, üçüncü haftasında başlayan şiddetli kusmalar pilor stenozu dediğimiz bir cins mide darlığını düşündürür ki buda cerrahi gerektiren bir durumdur.
Yaşamın ilk günlerinde görülen kusma nedenleri arasında enfeksiyonlar, metabolizma hastalıkları(doğuştan), bebeğin annenin amnios sıvısını fazla yutması, gastro-intestinal allerjiler(süt allerjisi gibi) başlarda yer tutar.
Daha büyük çocuklarda en sık rastlanılan kusma nedenlerinin başında enfeksiyonlar gelir.
Bazı çocuklar hangi enfeksiyonu geçirirlerse geçirsinler mutlaka kusma olaya eşlik eder. Gribal enfeksiyon, boğaz enfeksiyonu, bronşit gibi her enfeksiyonda mutlaka kusma vardır.
Ancak en sık kusmaya neden olan enfeksiyonların başında:
1-mide-barsak enfeksiyonları
2-İdrar yolu enfeksiyonları
3-Kulak enfeksiyonları
4-Meninjit-santral sinir sistemi enfeksiyonları gelir.
Bütün bu durumlarda kusma enfeksiyonun bir sonucu olduğundan kusmanın kesilmesi için enfeksiyonun iyileştirilmesi gerekir.Yoksa sadece kusmayı kesmeye yönelik tedavi vermek, enfeksiyon için hiçbirşey yapmamak vücudun verdiği sinyali iyi anlamamak demektir. Enfeksiyon sonucu gelişen kusmalarda vücutta artan keton cisimciklerini dengeleyebilmek için bir kase şekerli su çocuğa kaşık kaşık içirilir.bu çoğu zaman işe yarar. Eğer doktor tarafından gerekli görülürse anti-emetikler(kusma kesiciler)kullanılabilir. Kusma kesici ilaçları ailenin kendi kendine kullanması yanlıştı
Merkezi sinir sistemini ilgilendiren bir takım olaylar kusma nedenidir. Beynin darbe alması, beyinde tumor, enfeksiyon veya başka bir nedenle kafa içi basıncının artmış olması(beyin kanamaları vb) kusma nedeni olabilir. Merkezi sinir sistemi kökenli bir kusma düşünülüyorsa hastanın nörolojik muayenesi, tomografisi ve/veya halk rasında belinden su alma olarak tabir edilen lomber ponksiyon gerekebilir.
Zehirlenmeler önemli bir kusma nedenidir. Çocukluk çağı zehirlenmelerinde her zaman kısa zamanda teşhis koymak mümkün olmayabilir, çünkü aile çocuğun hangi zehirli maddeye maruz kaldığını bilmeyebilir. Bu madde fare yada böcek ilacı, herhangi bir tıbbi ilaçtan fazla miktarda alım, hava gazı, doğal gaz,karbonmonoksit olabilir. Birden kusmaya başlayan, kusma için başka sebep bulunamayan, özellikle 1-11 yaş arasındaki çocuklarda zehirlenme akla getirilmelidir. Besin zehirlenmeleri de kendini kusma ile belli edebilir.
Tansiyon yüksekliği çocukluk çağında bile kusma nedeni olabilir. Kusan çocuklarda tansiyon değerleri dikkate alınmalıdır. Kusma ile birlikte ağızda aseton kokusu, sık idrara çıkma, bol su içme, ağız kuruluğu gibi bulgular varsa çocuk diabeti ile karşı karşıya olabiliriz.
Bazı çocuklar heyecanlandıkları zaman kusarlar. Ben muayeneye gelen bazı 2-3 yaş arasındaki çocukların daha kapıda kusmaya başladıklarını bilirim.
Bazı psikolojik ya da sosyal sorunları olan çocuklarda da kusma görülebilir. Örneğin okulla ilgili sorunu olan ya da okula gitmek istemeyen çocukların hafta içi sabahlarda mide bulantısı ve kusma yaşadıkları tarafımızdan gözlenmektedir.
Yeme sorunu olan iştahsız çocuklar genellikle zorla yedirildikleri için bir süre sonra kusmaya başlarlar. Normal iştahlı çocuklarda da anne eğer yemek miktarını iyi ayarlayamazsa, çocuğa gerekenden veya kabul edebileceğinden fazla miktarda besin verirse çocuk kusabilir. Bu olay sürekli devam ediyorsa çocuk kendi kendini kusturabilir.
Unutulmaması gereken şey kusma bir hastalık değil bir hastalık işaretidir. Kusmanın ortadan kaldırılması yeterli değildir. Kusmaya neden olan hastalığın bulunup tedavi edilmesi gerekir.
Dr.Özlem Karahasanoğlu | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:07 pm | |
| bebek beslenmesi 9-12 ay
Çocuğunuz için bu dönemde özel yiyecekler hazırlamanıza gerek yoktur. Yetişkinler için pişirilen tüm ev yemekleri az yağlı püreler halinde bebeğe verilebilir.
Örnek Mönü:
Sabah: Kahvaltı 1 Bardak şekersiz süt 1 Yumurta sarısı 1 Tatlı kaşığı reçel ya da pekmez 1 Çay kaşığı yağ 1 İnce dilim ekmek veya 3-4 adet bisküvi
Ara: Meyve püresi
Öğle: Kıymalı sebze püreleri Dolma içleri, sebzeli köfteler Kuru baklagil püreleri Bir dilim ekmek içi (sebzelerle)
Akşam: Muhallebi (veya öğle öğünün aynısı)
Sebze olarak bakla ve patlıcan bebek beslenmesinde tercih edilmez. Bir yaşına basan bebekler aile sofrasına oturtulur, kendi kendine yemesi için teşvik edilir. Diğer sütlü besinlerin yanı sıra günde bir bardak süt içmesine özen gösterilir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:07 pm | |
| bebek ve banyo
Bebeğinizin en önemli ihtiyaçlarından biride banyodur. Hele de sevgi dolu sohbetlerle ve oyunlarla süslenmiş banyoları bebekler çok sever.Gerçi alışana kadar biraz zorluk çekersiniz ama daha sonra bu işten çok keyif alırsınız.
Bebeğiniz büyüdükçe yıkanma ve temizlenme gereksinimi artacak,biraz daha pasaklı olacaktır. Yemekleri kendi yemeye başladığında saçlarına sürecek ,altını temizlerken rahat durmayarak üstüne bşına sürdürecek,kısacası temizlenmeye daha çok ihtiyaç duyacaktır. Bebeğinize küçük yaşlardan başlayarak banyoyu sevdirmeli , temiz olmaya teşvik etmelisiniz.
Bebeğinizi yıkarken kullanmanız gerekenler neler : Banyo küveti,göz yakmayan bir şampuan,bebek sabunu ,temiz bir havlu,pamuklu çubuk,nemlendirici,doğal sünger gibi şeyler.
BEBEĞİ YIKARKEN DİKKAT ETMENİZ GEREKEN ŞEYLER :
Bebeğiniz 6 aylık olana dek göz, kulak ve yüzü için kaynatılıp ılıtılmış su kullanın.Kaynatma bakterileri öldürür.
Bebeğinizin,burnunu ya da kulaklarını temizlerken temiz bir pamuk kullanın ve yalnızca görebildiğiniz yerleri temizleyin.
Bebeğinizi banyoda hiç bir zaman yalnız bırakmayın.Bebek çok az suda bile boğulabilir.
Bebeğiniz oturur durumda olsa bile sırtından tutarak destekleyin.
Su sıcaklığını dirseğinizle kontrol edin | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:07 pm | |
| bebek ve çocukta parmak emme
Parmak emme her sağlam çocukta bebeklikte görülen normal bir davranıştır. Genellikle 2 yaşına kadar kendiliğinden bırakılır. Daha sonraki yaşlarda ve özellikle 5-6 yaşından sonra devam ederse arzu edilmeyen bir alışkanlık olur. İnsana bir zevk, bir doygunluk sağlayan herhangi bir şeyin tekrarı kısa bir süre sonra alışkanlık haline dönüşür. Çocuk emmeden doğal olarak bir doygunluk hissettiği için herhangi bir doyumsuzluk hissettiğinde parmak emmeye başlar.
İleriki yaşlarda parmak emme aslında anne babaya karşı bir uyarı sayılmalıdır. Çünkü çoğu kez parmak emmenin altında ruhsal bir gerginlik, doyumsuzluk, can sıkıntısı, baş kaldırma, yalnızlık duygusu kısaca mutsuzluk vardır. Çocuk parmak emmeyi huy edinerek, anne ile babasını kendisi ile ilgilenmeye itmektedir.
Yeni bir kardeş, kötü bir aile ortamı, yalnız bırakılma, çevresinde beklenmedik bir değişiklik olduğunda çocuk parmak emmeye sığınabilir. Parmak emmeyi alışkanlık haline getiren çocuk karşısında anne babanın davranışı aşağıdaki öneriler doğrultusunda olursa, çocuk bu alışkanlığı daha da çabuk bırakacaktır
Nasıl Davranılmalı?
Önce parmak emmenin zararsız bir davranış olduğu bilinmelidir. Hiç bir şekilde bu sorun büyütülmemelidir.
Vazgeçirmek için azarlamak, bir takım cezalara başvurmak, acı biber sürmek, ellerini bağlamak gibi sert tepkilerden kaçınılmalıdır. Bunlar tam tersi olarak alışkanlığın pekişmesine neden olabilir, çocuğu isyankar yapar.
Parmaklarını, dudaklarını, elbisesinin eteğini ve mendilinin, yastığının, yorganının ucunu veya benzer eşyayı emme olayına hemen hemen bütün çocuklarda rastlanabilir. Fakat bu olay geçicidir, kısa sürede terk edilir. Şayet 5-6 yaşından sonra da devam ederse çocuğun ruhsal bir sorunu olabileceği düşünülmeli, nedenleri araştırılıp, çözümüne çalışılmalıdır.
Öncelikle anne-baba çocuğa ilgilenildiğini, sevildiğini hissettirmelidir. Anne-baba, çocuk parmak emse de emmese de sevgi ve ilgilerinin aynı olduğunu kanıtlamalıdır. Çocuğun durumu incelenmeli, düzeltici önlemlerin yalnızca bir belirti olan parmak emme yerine, asıl sorunların çözümüne yöneltilmesi gerekir. Asıl nedenler ortadan kalkmadıkça parmak emme vb. davranışlar devam edecektir.
Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet yapma, oyun oynama olanakları sağlanmalıdır. Özellikle çocuğun elleri ilgi duyacağı, hoşlanacağı bir uğraşıya, bir oyuna veya oyuncağa yöneltilirse, çocuk ellerini artık ağzına götürmeyecektir.
Çocuğa kendi kendini kontrol ederek isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, bu konuda çocuğu desteklemek yararlıdır | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:07 pm | |
| bebek beyin cerrahisi
Dünya ve Avrupa Çocuk Beyin Cerrahisi Dernekleri yönetim kurulu üyesi olan Prof. Dr. Memet Özek, genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’de akraba evliliklerinin yaygın görüldüğünü bunun da doğumsal beyin anormalliklerini artırdığını vurguluyor.
Beyin ameliyatı yapılan hastaların yüzde 34-40’ının çocuklardan oluştuğuna dikkat çeken Prof. Dr. Memet Özek, “Amerika’da ise bu oran yüzde 20’dir. İskandinav ülkelerinde ise hamile kadınlar gebelik döneminde ücretsiz izlenir. Anormallikler anne karnında saptanır ve bu bebeklerin doğmaları engellenir ve tüm hasta verileri devlet istatistiklerine girer" diyor. Çocuklardaki beyin ameliyatlarının üçte birini doğumsal beyin ve omurilik problemleri oluşturuyor. Prof. Dr. Özek, doğumsal kranial anomalilerin dörde ayrıldığını belirtiyor ve şu bilgileri veriyor:
Doğumsal problemler 1 Hidrofesali: Beynin içinde dolaşan beyin omurilik sıvısının (BOS) dolaşım yollarındaki tıkanıklığa bağlı olarak bu boşluklarda BOS’un birikmesidir. Bu birikmeye bağlı olarak kafa büyür, gözler aşağı doğru bakar ve bir süre sonra beynin gelişimi etkilenir ve gelişme bozukluğu gözlenir. Beyin omurilik sıvısının dolaşımının olumsuz etkilenmesi beyin dokusundaki gelişim problemleri veya intrauterin enfeksiyonlardan kaynaklanabiliyor. Bebek doğduktan sonra ortaya çıkan bir menenjit de bu soruna yol açabiliyor. Beyin kistleri ise sıvının aktığı kanallara baskı yaparak hidrosefaliye neden olur. 2. Doğumsal beyin kistleri (intrakranial kistler): Beyin kistleri çocuklarda nöbetlere, kafada şekil bozukluğuna yol açar. Ameliyat edilmesi şarttır. 3. Kraniosinostoz: Kafa kemikliklerinin uyumsuz gelişmesi ve erken kaynaması sonucunda oluşan şekil bozukluklarıdır. Sorun sadece kozmetik değil, göz küresi ve beyin dokusu üzerine olan basıdır. Bu nedenle yüz ve ön kafatasına ait kemikler çıkarılarak tel ve vidalarla yeniden şekillendirilip kafatasına volüm kazandırılır. 4. Ansefelosel: Beynin bir bölümünün kafatası dışında yer almasıdır. Mutlaka erken ameliyat edilmelidirler.
Omurilikle ilgili problemler Pedatrik beyin cerrahisinin ikinci önemli konusunu omurilikle ilgili problemler oluşturuyor. Bu problemler “spina bifida aperta" ve “kapalı spinal disrafizm" diye iki ayrılıyor. 1. “Spina Bifida aperta" probleminde bebeklerin omuriliğin kendisinin veya ondan çıkan sinirlerin açıkta doğduğunu söyleyen Prof. Dr. Memet Özek, “Bu bebekler 36 saat içinde ameliyat edilmelidir. Bu çocuklar lezyonun altındaki seviyelerde motor kayıp sergilerler. Ayrıca idrar ve gaita inkontinansı ve cinsel fonksiyonlarında sorunları olur. Bu nedenle erken müdahale çok önemlidir" diyor. 2. “Kapalı spinal disrofizm" de ise omurilik dışardan gözükmüyor. Bebekler normal gözükseler bile zamanla bacaklarda hareketsizlik ve ortopedik problemler doğuyor.
Pediatrik beyin cerrahisinin özellikleri Pediatrik beyin ameliyatlarının süresi 1-9 saat arasında değişiyor. Çocuk beyin ameliyatları erişkinlerden önemli farklılıklar gösteriyor. Prof. Dr. Memet Özek, “Çocuklardaki problemlerin önemli bir kısmı doğumsaldır. Erişkinlerdeki sorunlar zamanın vücutta yarattığı tahribe bağlıdır" diyor ve ekliyor: “Bebeklerin genel durumları erişkinlerden çok daha çabuk bozulur. Şu anda normal tepkiler veren bir bebeğin 15 dakika sonra bilinci kapanabilir. Ama bebekler tedaviye de erişkinlerden daha çabuk yanıt verirler. Ancak sorunlarını anlatamadıkları için hekimin klinik tecrübesi büyük önem taşır. Ufacık bir bebekte cerrahi dikkatın yanı sıra anestezistin ve yoğun bakım ekibinin rolü çok önemlidir. Yenidoğan bebekler ameliyattan sonra muhakkak yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tecrübeli ekip tarafından izlenmelidir."
Farklı ameliyat teknikleri Nöroendoskopi ameliyatı: Hidrosefalide kullanılan şant tekniğiyle ilgili sorunlar bu yöntemin geliştirilmesine neden oldu. Nöroendoskopi ameliyatında beyine açılan 3 milimetre çapındaki deliklerden endoskopla girilerek tıkalı kanallar açılıyor. Ya da yeni kanallar oluşturuluyor. Prof. Dr. Memet Özek endoskopinin beyin cerrahisinde uygulanmasının kadın doğum veya ürolojiden çok farklı olduğuna dikkat çekiyor: “Biz içinde su olan bir ortamda çalışıyoruz. Genel cerrahide ise batın gazla şişirilip net görüntü sağlanıyor. Bizde ise en ufak bir kanamada sıvı bulanıklaşr ve görüş bozulur. Bu ameliyatları yaparken anatomik bilginizin çok iyi olması gerekiyor. Aksi halde oluşan kanama ile hastanızı kaybedebilirsiniz. Biz ameliyatta eğer sıvının dolaştığı kanallar doğumsal olarak tıkalıysa yeniden açıyoruz. Ya da beyine zarar vermeden farklı noktalarda yeni kanal açmaya çalışıyoruz. Hastanın BT ve MR sonuçlarından yola çıkarak bu ameliyatı yaptığımızda iyi seçilmiş hastalarda sonuçlar yüz güldürücüdür. Ancak risk yüksektir. Bunun için de cerrahın tecrübeli olması gerekir. Şant taktığınızda hastalarda her yıl için yüzde 15 olan yeniden ameliyat riski, nöroendoskopi ile ortadan kalkar. Hastaları 3 gün içinde taburcu ediyoruz. Hastalar iyileştikten sonra cine MR yöntemleriyle tetkikleri yapılıyor. Açtığımız kanallardan sıvının geçip geçmediğini kontrol ediyoruz."
Epilepsi cerrahisi Yaygın bir halk sağlığı sorunu olan epilepsinin tedavisinde de cerrahi iyi seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar veriyor. Epilepsi ya da halk arasındaki deyimiyle sara denilen hastalığın öncelikli tedavisi ilaç tedavisi olarak kabul ediliyor. Hastalar nöroloji uzmanları tarafından izleniyor. Ancak tedaviye rağmen bu hastaların yüzde 30’u ilaca direnç gösteriyor. Prof. Dr. Memet Özek, “Bu hastalar içinde iyi bir seçim yapılır. BT, MR gibi tetkikler ve EEG, uyku EEG’si, video EEG’si çekilerek uygun adaylar seçildiğinde 3 tip farklı ameliyat yöntemi uygulanabilir" diyor ve şu bilgiyi veriyor: 1. Rezektif cerrahi: Ameliyat öncesinde hastanın nöbet geçirmesine yol açtığı saptanan beyin alanının beyine zarar vermeden çıkarılmasıdır. 2. Diskonneksiyon: Bu yöntemin uygulandığı hastaların beyninde krize yol açan birden fazla elektrik odağı vardır. Hepsinin çıkarılması mümkün olmadığı için anormal elektrik boşalımının yayıldığı yollar kesilir. 3. Vagal sinir stimülasyonu: Diğer iki yöntemden yararlanamayan hastalara uygulanır. Vagal sinir stimülatörü adı verilen bir pil vücuda yerleştirilir. Bu pilden çıkan kablolar vagus sinirine bağlanır. Pil bilgisayarla ayarlanır ve beyine düzenli sinyaller gönderilir. Hastanın beyninde anormal elektik boşalması olacağı zaman gönderilen sinyaller krizi engeller.
Spastisite cerrahisi Spastisite doğum travmalarından, bebeğin doğar doğmaz yeterince oksijen alamamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yenidoğan yoğun bakım merkezlerinin tıp fakülteleriyle sınırlı olması sorunu büyütmektedir. Bebekler yaşamın en değerli ilk 10 dakikası sırasında yeterince hizmet alamıyor. Spastisite ile zihinsel gelişim farklı iki olaydır. Prof. Dr. Memet Özek, şu bilgiyi veriyor: “Bu çocuklarda kasların kıvamı artmıştır. Bu yüzden çocuğun vücudunu hareket ettirmesi kısıtlıdır. Hareketlerini kontrol etmekte zorlanır. İki tip yöntemle kasların katılığının yumuşatılıp hareketlerin kontrolünün arttırılması sağlanıyor. Ancak bu durumda ailenin beklentisiyle hekimin vereceklerinin örtüşmesi gerekiyor. Yatakta kıpırdamadan yatan bir çocuğun oturur hale getirilmesi, sıvı gıdalarla beslenirken katı gıdalarla beslenebilmesinin sağlanması ulaşılabilir hedeftir. Ya da duvara tutunarak yürüyen bir gencin yürümesi, ulaşılabilir bir başarıdır. Biz hastalarımızın ameliyat öncesinde ve sonrasındaki hareketlerini videoya alarak gelişimi görüntülüyoruz. Uyguladığımız yöntemler ise şunlar: 1. Baclofen pompası takılması: Bu yöntemde vücuda baclofen pompası takılıyor. Ve aynı konsatrasyonda baclofen adı verilen bir ilaç düzenli olarak omuriliği çevreleyen subaraknoidal mesafeye veriliyor. Kaslar yumuşatılıyor. 2. Selektif dorsal rizotomi: Bu yöntemde ise bel bölgesinde omurilikten çıkan vücudun anormal kasılmasına yol açan sinir lifleri bulunarak devre dışı bırakılıyor. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:07 pm | |
| CONN SENDROMU: ALDESTERON FAZLALIĞI
TEMEL BİLGİLER TANIMLAMA Böbreküstü bezinde(Sürrenal) üretilen bir hormon olan Aldosteron salgısının artması, Böbreklerde üretilen renin adı verilen maddenin düşüklüğü , Potasyum düşüklüğü , sistemik tansiyon yükselmesi ile karakterize olan nadir bir hastalıktır.
NEDENLERİ • En sık görülen (% 60) neden tek taraflı böbrek üstü bezin tümörleri olup,Tek taraflı böbrek üstü bezinin çıkarılması ile tedavi sağlanır. • Sebebi bilinmeyen aldesteron fazlalığı (IHA).% 35 oranında görülür. Bu hastalar Cerrahi tedaviden fayda görmezler .Bazen hayat boyu devam eden ilaçla tedavi yapılması gerekebilir.
Yaş: Genellikle 30 ve 60 yaş arasında görülür.
Cinsiyet: kadınlarda erkeklere göre % 40 daha fazladır
BELİRTİ VE BULGULAR • Hastaların çoğunda herhangi bir şikayet olmaz. • Potasyum düşüklüğüne bağlı kas güçsüzlüğü, kramplar,baş dönmesi,görme bozuklukları,baş ağrısı,bazen bulantı ve kusma,çarpıntı, çok su içme , çok idrara gitme olur. • Ayaklarda şişme ( Ödem) • Tansiyon yükselmesi • Kan şeker seviyelerinde yükselme • Ultrasonda böbrekde görülen basit kistler, Conn hastalarında daha fazla görülür.
GÖRÜNTÜLEME •Böbreküstü bezinin bilgisayarlı Tomografisi ve MR 5 mm'lik kesitlerle taranarak tömörün varlığı gösterilmeye çalışılır.
TEDAVİ
GENEL ÖNLEMLER • Tek taralı böbreküstü bezinin selim tümörüne bağlı tablolarda tedavi kesinlikle cerrahidir. • Düşük sodyum diyeti verilir(Tuz kısıtlaması) • Hasta İdeal vücut ağırlığına indirilir. • Sigara yasaklanır. • Potasyum kısıtlanır. • Tansiyon düşürücü ajanlar kullanılır.
KAYNAKLAR • Young, W.F., Jr Hogan M.J: Renin-independent hypermineraiocoicoidism Trends endorcrinol Metab., 5:97; 1994 • VVeinberger, M.H.,et al.: Primary aldosteronism in diagnosis, localization and treatment Ann intem Med. 90:386,1979 | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:08 pm | |
| CROHN HASTALIĞI
1. Crohn Hastalığı Nedir?
Crohn hastalığı sindirim sistemini oluşturan yemek borusu, mide, ince ve kalın barsaklardaki bir veya birkaç bölümü tutabilen, tutulan bölümde kalınlaşma, ülserler oluşturan bir hastalıktır. Barsaktaki kalınlaşma bu bölgelerde darlıkların oluşmasına yol açabilir. Hastalıklı bölgeler birkaç santimetre uzunlukta olabileceği gibi bir metreyi aşan uzunlukta da olabilir. Hastalık en çok "ileum" denilen ince barsakların son kısmını tutmaktadır. Kalın barsak ve anüs bölgesi de sıklıkla tutulabilmektedir. Anüs bölgesinde "fissür" denilen çatlaklar ve "fistül" olarak isimlendirilen iltihapın aktığı delikler bulunabilir.
2. Crohn Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Crohn hastalığı tutulan bölgeye göre değişik bulgulara yol açabilir. En sık olarak karın ağrısı ve ishal olur. Barsakta ciddi derecede daralmanın oluştuğu hastalarda karında şişkinlik, ağrı, kusma, kabızlık görülebilir. Kalın barsağın tutulduğu hastalarda dışkı ile kan gelmesi de görülebilir. Crohn hastalığının aktif döneminde, hastalar yorgunluk, halsizlik hisseder ve ateşleri olabilir. Anüs çevresinde çatlak, iltihaplı akıntı yapan fistüller, apseler hastalığın diğer bulgusudur. [Başa Dön]
3. Crohn Hastalığı Diğer Sistem ve Organları Etkiler mi?
Crohn hastalırının bir kısmında gözler, cilt, ağız ve eklemlerle ilişkili yakınmalar, bulgular olabilir. Gözün dış tabakasının iltihaplanması (episklerit) veya göz merceğini kaplayan tabakada iltihaplanma (iritis) gözle ilgili başlıca rahatsızlıklardır. Ciltte en sık görülen problem, özellikle diz altlarındaki bölgelerde ağrılı kırmızı şişliklerdir (Eritema nodosum). Daha nadiren ayak bileği yakınında ülserler oluşabilir (Pyoderma). Ağızda sıklıkla normal kişilerde de görülebilen beyaz renkli küçük yaralar (aft) görülebilir. Eklemlerde, en sık olarak da dizlerde ağrılı şişmeler Crohn hastalığının aktif dönemlerine eşlik edebilir. Bazen şişlik olmadan da eklem ağrılarından yakınılabilir. Kalça ve omurga eklemlerinde hastalık aktif dönemde olmasa bile ağrılar olabilir.
4. Crohn Hastalığı Hastanın Çocuğuna Geçer mi?
Diğer bazı hastalıklarda olduğu kadar ailesel geçiş yoktur. Ancak Crohn’lu hastanın birinci derece yakınlarında Crohn hastalığı veya benzer bir hastalık olan ülseratif kolit açısından azda olsa risk artışı söz konusudur. Bu risk çok az olduğundan çocuk sahibi olmanız açısından engel oluşturmaz.
5. Crohn Hastalığının Nedenleri Nedir?
Çok sayıda ve yoğun araştırmalara karşın Crohn hastalığının nedeni halen bilinmemektedir. Bulaşıcı hastalık değildir, hastalıklı kişiden sağlam kişiye geçmemektedir. Ancak virüs veya bakteri türü bir infeksiyöz ajanın, kişinin savunma mekanizmalarındaki yatkınlık durumlarına bağlı olarak hastalık oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.
6. Crohn Hastalığı stress veya üzüntüden etkilenir mi?
Crohn hastalığının oluşumuna veya aktivasyonlarına sıkıntı, üzüntünün neden olduğunu gösterecek bulgu yoktur. Doğal olarak sıkıntılı, depresif bir kişinin hastalığın bulguları ile başa çıkabilmesi daha zor olacaktır. Hastalığın yarattığı düşkünlük hali, sık sık tuvalete gitme gereksinimi, karın ağrıları kişinin kendini daha sıkıntılı, dayanıksız hissetmesine ve yakınları, çevresi ile ilişkilerinin olumsuzluğuna yol açabilir. Stress ve üzüntü hastalığın nedeni değil, sonucu gibi görünmektedir.
7. Diyetin Crohn hastalığı tedavisinde yeri var mıdır?
Diyetin ve gıdaların korunmasında kullanılan katkı maddelerinin Crohn hastalığının nedeni olarak gösterilmiş bir etkisi yoktur. Crohn hastalığı olan kişilerin rafine şeker ve tahılı daha fazla tükettikleri saptanmıştır. Ancak Crohn hastalığı geliştikten sonra bu gıdaların diyetten çıkarılmasının tedaviye katkısı olmamaktadır. Aktif ve ağır hastalığı olan kişilerde "elementer diyet" olarak isimlendirilen sıvı şeklinde diyet genellikle hastane koşulları içinde bir süre uygulanabilir. Diyetde bazı gıdalar rahatsızlık oluşturabilmektedir. Rahatsızlık gösteren gıdanın türü kişiden kişiye değişebilmektedir, bu nedenle herkes için geçerli olan genel bir diyet yoktur. Hastanın rahatsızlık yaratan gıdalardan kaçınması uygun olur. İshal yakınması şiddetli olan ve barsakların bir kısmının cerrahi olarak çıkarıldığı hastalarda diyetde yağ miktarının kısıtlanması ishalin azalmasını sağlayabilir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:08 pm | |
| 1. Crohn Hastalığı Nedir?
Crohn hastalığı sindirim sistemini oluşturan yemek borusu, mide, ince ve kalın barsaklardaki bir veya birkaç bölümü tutabilen, tutulan bölümde kalınlaşma, ülserler oluşturan bir hastalıktır. Barsaktaki kalınlaşma bu bölgelerde darlıkların oluşmasına yol açabilir. Hastalıklı bölgeler birkaç santimetre uzunlukta olabileceği gibi bir metreyi aşan uzunlukta da olabilir. Hastalık en çok "ileum" denilen ince barsakların son kısmını tutmaktadır. Kalın barsak ve anüs bölgesi de sıklıkla tutulabilmektedir. Anüs bölgesinde "fissür" denilen çatlaklar ve "fistül" olarak isimlendirilen iltihapın aktığı delikler bulunabilir.
2. Crohn Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Crohn hastalığı tutulan bölgeye göre değişik bulgulara yol açabilir. En sık olarak karın ağrısı ve ishal olur. Barsakta ciddi derecede daralmanın oluştuğu hastalarda karında şişkinlik, ağrı, kusma, kabızlık görülebilir. Kalın barsağın tutulduğu hastalarda dışkı ile kan gelmesi de görülebilir. Crohn hastalığının aktif döneminde, hastalar yorgunluk, halsizlik hisseder ve ateşleri olabilir. Anüs çevresinde çatlak, iltihaplı akıntı yapan fistüller, apseler hastalığın diğer bulgusudur. [Başa Dön]
3. Crohn Hastalığı Diğer Sistem ve Organları Etkiler mi?
Crohn hastalırının bir kısmında gözler, cilt, ağız ve eklemlerle ilişkili yakınmalar, bulgular olabilir. Gözün dış tabakasının iltihaplanması (episklerit) veya göz merceğini kaplayan tabakada iltihaplanma (iritis) gözle ilgili başlıca rahatsızlıklardır. Ciltte en sık görülen problem, özellikle diz altlarındaki bölgelerde ağrılı kırmızı şişliklerdir (Eritema nodosum). Daha nadiren ayak bileği yakınında ülserler oluşabilir (Pyoderma). Ağızda sıklıkla normal kişilerde de görülebilen beyaz renkli küçük yaralar (aft) görülebilir. Eklemlerde, en sık olarak da dizlerde ağrılı şişmeler Crohn hastalığının aktif dönemlerine eşlik edebilir. Bazen şişlik olmadan da eklem ağrılarından yakınılabilir. Kalça ve omurga eklemlerinde hastalık aktif dönemde olmasa bile ağrılar olabilir.
4. Crohn Hastalığı Hastanın Çocuğuna Geçer mi?
Diğer bazı hastalıklarda olduğu kadar ailesel geçiş yoktur. Ancak Crohn’lu hastanın birinci derece yakınlarında Crohn hastalığı veya benzer bir hastalık olan ülseratif kolit açısından azda olsa risk artışı söz konusudur. Bu risk çok az olduğundan çocuk sahibi olmanız açısından engel oluşturmaz.
5. Crohn Hastalığının Nedenleri Nedir?
Çok sayıda ve yoğun araştırmalara karşın Crohn hastalığının nedeni halen bilinmemektedir. Bulaşıcı hastalık değildir, hastalıklı kişiden sağlam kişiye geçmemektedir. Ancak virüs veya bakteri türü bir infeksiyöz ajanın, kişinin savunma mekanizmalarındaki yatkınlık durumlarına bağlı olarak hastalık oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.
6. Crohn Hastalığı stress veya üzüntüden etkilenir mi?
Crohn hastalığının oluşumuna veya aktivasyonlarına sıkıntı, üzüntünün neden olduğunu gösterecek bulgu yoktur. Doğal olarak sıkıntılı, depresif bir kişinin hastalığın bulguları ile başa çıkabilmesi daha zor olacaktır. Hastalığın yarattığı düşkünlük hali, sık sık tuvalete gitme gereksinimi, karın ağrıları kişinin kendini daha sıkıntılı, dayanıksız hissetmesine ve yakınları, çevresi ile ilişkilerinin olumsuzluğuna yol açabilir. Stress ve üzüntü hastalığın nedeni değil, sonucu gibi görünmektedir.
7. Diyetin Crohn hastalığı tedavisinde yeri var mıdır?
Diyetin ve gıdaların korunmasında kullanılan katkı maddelerinin Crohn hastalığının nedeni olarak gösterilmiş bir etkisi yoktur. Crohn hastalığı olan kişilerin rafine şeker ve tahılı daha fazla tükettikleri saptanmıştır. Ancak Crohn hastalığı geliştikten sonra bu gıdaların diyetten çıkarılmasının tedaviye katkısı olmamaktadır. Aktif ve ağır hastalığı olan kişilerde "elementer diyet" olarak isimlendirilen sıvı şeklinde diyet genellikle hastane koşulları içinde bir süre uygulanabilir. Diyetde bazı gıdalar rahatsızlık oluşturabilmektedir. Rahatsızlık gösteren gıdanın türü kişiden kişiye değişebilmektedir, bu nedenle herkes için geçerli olan genel bir diyet yoktur. Hastanın rahatsızlık yaratan gıdalardan kaçınması uygun olur. İshal yakınması şiddetli olan ve barsakların bir kısmının cerrahi olarak çıkarıldığı hastalarda diyetde yağ miktarının kısıtlanması ishalin azalmasını sağlayabilir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:08 pm | |
| 8. Fizik aktivite veya iş hayatı hastalığı kötü etkiler mi?
Hayır, fizik aktivite ve iş hayatı hastalığı kötü yönde etkilemez. Hastalığın alevlenme dönemlerinde hastaneye yatırma veya bir süre yatak istirahati gerekebilir. Bu dönemler dışında hasta sporda dahil olmak üzere normal fizik aktivitesini ve iş hayatını sürdürme yönünde cesaretlendirilmelidir.
9. Crohn Hastalığı barsak kanseri midir veya barsakta kanser gelişmesine yol açar mı?
Crohn hastalığı barsak kanseri değildir. Düşük bir oranda ince veya kalın barsakta kanser gelişme riski olabilir. Kontrollerinizde doktorunuz bu riski gözönüne alarak gerektiğinde ek araştırmalar yapabilir.
10. Crohn Hastalığı nasıl teşhis edilir?
Sıklıkla haftalar-aylar süren karın ağrısı, ishal, kilo kaybı yakınmaları olan genç hastada Crohn hastalığından şüphelenilir. Basit kan tetkikleri kansızlık ve iltihaplanmanın bazı bulgularını gösterebilir. Daha ileri tetkikler ağız yoluyla verilen ilacı (Baryum) takiben mide, ince barsak filmlerinin çekilmesi ya da anüsten aynı ilacın verilerek kalın barsak filmlerinin çekilmesidir. Tanı açısından en önemli tetkiklerden biri kolonoskop denilen bükülebilir cihazlarla kalın barsağın ve bazı durumlarda ince barsağın son bölümünün içeriden görülerek incelenmesidir. Bu inceleme sırasında tanıda önemli olabilecek biyopsiler alınarak patolojik inceleme için gönderilebilir.
11. Crohn Hastalığı tedavisinde hangi ilaçlar kullanılır?
İshalin şiddetini azaltmak için, doktor uygun gördüğü taktirde diphenoxylate (Lomotil) veya Loperamide (lopermid) gibi ilaçlar kullanılabilir. Ancak bu ilaçların hastalığa bir etkisi yoktur. Sulphasalazine (Salozopyrin) kalın barsağı tutmuş olan Crohn hastalarında, Mesalamine (Salofalk) ince barsağı tutan Crohn hastalığında yararlıdır. Salozopyrin alan bazı hastalarda bulantı, ciltte döküntü gibi yan etkiler görülebilir. Salofalk ile yan etkiler azdır. Hastalığın aktif döneminde kortikosteroid ilaçlar (Deltakortril, Ultralan vb.) iltihaplanmanın azalmasını sağlayarak karın ağrısının, ateşin, ishalin azalmasını, iştahın artmasını sağlarlar. Kortikosteroidler çok etkili olmakla birlikte yüksek dozlarda ve uzun süreli kullanıldığında yüzde şişme, kan basıncında artış, kan şekerinde yükselme, kemiklerde kalsiyum kaybı gibi istenmeyen yan etkilere yol açmaktadır. Bu nedenle ilacın olumlu etkisi sağlandıktan sonra ilaç dozu haftalar/aylar içinde kademeli olarak azaltılır veya tamamen kesilir. Bazı hastalarda düşük dozda devamlı kortizon kullanımı gerekebilir. Bağışıklık sistemini etkileyen Azathioprine (Imuran) gibi ilaçlar uzun dönemde hastalığın aktifleşmesini engellemek için kullanılmaktadır. Azathioprine kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımını engellediğinden kan sayımının düzenli izlenmesi gerekir (Crohn hastalığında düşük dozda azathioprine kullanıldığı için kan hücrelerine etkisi azdır). Bulantı, kırgınlık, deri döküntüleri çok az sayıda hastada olabilir. Antibiyotiklerin Crohn hastalığındaki rolü belirgin değildir. Apse, anüs çevresinde iltihaplanma gibi durumlarda antibiyotikler gerekebilir. Demir, folik asit veya vitamin B12 gibi mineral ve vitamin desteğine kansızlığı olan hastalarda gereksinim olabilir.
12. Crohn Hastalığı tamamen iyileşir mi?
Malesef, günümüzdeki ne tıbbi ne de cerrahi tedavilerin Crohn hastalığını tamamen ve kalıcı olarak iyileştirdiğini söylemek olası değildir. Ancak bu günümüzde uygulanan tedavilerin başarısız olduğu anlamına da gelmez, tedavi ile hastalığın uzun süreli yatıştırılması, atakların önlenmesi, yakınmaların düzelmesi sağlanabilmektedir.
13. Crohn Hastalığında ameliyat hangi hallerde yapılır?
Anüs çevresindeki apse, fistül gibi rahatsızlıklarda, bu bölgeye yönelik lokal bazı girişimler yapılabilir. Bazı hastalarda iltihabi barsak bölümünün çıkarılıp, açıkta kalan barsak uçlarının uçuca birleştirilmesi gibi daha büyük operasyonlarda gerekibilir. Crohn hastalığı barsakta atlayan bölümler şeklinde birkaç alanı tutmaktadır. Bu nedenle hastalıklı alanın tamamen çıkartılması, barsakların önemli bir kısmının kaybedilmesine ve buna bağlı sorunların oluşmasına yol açar. Yaygın hastalığı olmayan, sınırlı barsak çıkartılması uygulanan hastalarda bile bu şekilde kalıcı iyilik sağlanamayabilir. Ameliyat geçiren Crohn hastalarının yarıya yakın bir kısmında ameliyat yapılan bölümde ya da daha önce sağlam olan barsak bölümünde hastalığın tekrarlaması söz konusudur. Bu nedenle tekrarlayan operasyonlar gerekebilir. Ameliyatın kalıcı bir çözüm getirmemesi ve barsak bölümlerinin her ameliyatta daha da kısalacağını gözönünde tutarak, Crohn hastalığında cerrahi tedavi ancak çok gerekli durumlarda yapılmalıdır. Barsaktaki darlık nedeniyle operasyon kaçınılmaz olduğunda barsak bölümünün çıkartılmadan, sadece darlığın genişletilmesine yönelik sınırlı operasyonlar tercih edilmektedir.
14. Crohn Hastalığı gebe kalmaya engel midir, gebeliği engeller mi? Crohn hastası kadınlarda normale göre gebe kalma olasılığı az da olsa düşüktür. Bunun nedeni yumurtlama dönemlerindeki düzensizlikler, hastalıklı barsak bölümünün komşu olduğu yumurtalık tüplerini etkilemesi olabilir. Hastalığın aktif olduğu dönemde gebelikten kaçı-nılmalıdır. İshal şiddetli olmadığı sürece gebeliği önleyici ilaçlar güvenle kullanılabilir. Hastalık hafif aktif veya sessiz döneminde ise gebe kalmak için engel bir durum bulunmamaktadır. Kullanılmakta olan ilaçların çoğu gebelik döneminde de kullanılabilir. Her ne kadar şu ana kadar önemli bir olumsuz etki belirlenmediyse de Azothioprin (Imuran) kullanımından kaçınılmalıdır. Gebelik esnasında genellikle aktivasyon görülmemekte, hatta yakınmalarda azalma olabilmektedir. Crohn hastalığı bebek açısından özel bir risk oluşturmaz. Annenin gıda ve özellikle demir alımının yeterli olmasına dikkat edilmelidir.
15. Crohn Hastalığı konusunda yeni gelişmeler, araştırmalar sürmekte mi? Evet. Crohn hastalığı ve benzer bir hastalık olan ülseratif kolitin nedenleri, tedavisi konusunda sürekli olarak çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Bilmecenin parçaları küçük küçük tamamlanmakta, gelecekte daha etkin tedavilerin yapılabilmesi ve sonuçta bu hastalıkların tamamen iyileştirilmesi olası görünmektedir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:08 pm | |
| CUSHİNG SENDROMU: HASTALIĞI
Cushing sendromu, böbrek üstü bezi tarafından aşırı kortizol üretimi veya dışardan ilaç olarak yüksek dozda glukokortikoid hormonlarının verilmesinden kaynaklanan belirti ve bulguların tablosudur.Bu hastalık adını 20.ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den alır.
Neden kaynaklanıyor? Böbrek üstü bezi tarafından fazla miktarda kortizol üretiminin başlıca nedeni; hipofizden salgılanan ve böbrek üstü bezini uyaran hormonun (ACTH) aşırı salgılanması. Bu durum Cushing hastalığı olarak adlandırılır ve ayrıca sendromun en sık nedenidir (yüzde 80 oranında). İkinci sırada, böbrek üstü bezinin çeşitli hastalıkları sonucu, aşırı kortizol hormonu salgılanması yer alıyor. Sayılan bu iki neden vücudun kendi kortizol yapımının fazlalığından kaynaklanır. Ancak Cushing sendromunun en sık nedeni, tedavi amaçlı dışardan verilen kortizon türevi ilaçların bilinçsiz kullanımıdır.
Belirtileri neler? - Aydede yüzü: Yuvarlak, dolgun ve pembe yüz yapısı - Omuzlar arasında aşırı yağ dokusu birikimi - Merkezi şişmanlık: Göbek bölgesinde aşırı yağ birikimi, kol ve bacakların incelmesi - Halsizlik bitkinlik ve kaslarda zayıflık - Yorgunluk - Baş ağrısı - Sırt ağrısı - Akne - Tüylenme - Karın, meme ve kollarda deri çatlaması - Kadınlarda adet düzensizliği - Erkeklerde cinsel güçsüzlük - Yüksek tansiyon - Psikolojik bozukluklar - Su toplanması (ödem) - Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz - Şeker hastalığının başlaması - Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması
Tanı nasıl konur?
Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı, Cushing e özgü değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir. Yüzde yuvarlaklaşma ve kızarma, boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış, teşhis açısından önemli bulgulardır. Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda morluklar da eşlik eder. Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için (romatoid artrit, astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid kullanıyorsanız, cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır. Ancak hastalık, böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa, bazı testler için hastaneye yatmanız gerekebilir. Bu hormon artışı, böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı olabilir.Karaciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de Cushlng sendromuna yol açabilirler. Kan ve idrar testleri yapılarak, steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir. Hipofiz ve böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir. Başlangıçta yapılması gereken testler arasında, gecelik bir miligram deksametazon süpresyon(baskılama) testi ve 24 saatlik idrarda serbest kortizol düzeyi ölçümü. Bu testlerin sonucu normal değilse, hasta endokrinoloji kliniğine sevk edilmelidir.
Tedavi için ne yapılır? Hipofiz adenomlarının tedavisi transsfenoidal adenomektomidir. Cerrahi girişimin başarısız olduğu hastalarda hipofiz ışınlaması yapılabilir. Böbrek üstü bezi hastalıklarına bağlı Cushing sendromunda, hastalığın tipine göre cerrahi girişim veya ilaç tedavisi yapılır.
İlaç Tedavisi
Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya dozajı azaltmayı içerir. Ancak bu türden bir ilaç tedavisini doktorunuza danışmadan kesmeyin. çünkü steroid tedavisinin aniden durdurulması, söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya steroidin önerildiği diğer hastalıklar). Doktorunuz steroid dozajında kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir. Bazı durumlarda ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir: Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra, yaralanma, enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın).
Cerrahi Müdahale
Cushing sendromu adrenal bezlerde, hipofiz bezlerinde veya karaciğerde bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi şekli olabilir. Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi bir çözüm olabilir.
Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları temin edemez hale geliyorsa, doktorunuz eksik hormonları karşılaması için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir.
Doç.Dr.Adil.AZEZLİ İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji, Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Öğretim Üyesi | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:08 pm | |
| ÇİNKO EKSİKLİĞİ
TANIM: Çinko, doğada bulunan ve insan vücudunun da ihtiyaç duyduğu önemli bir mineraldir. 200 civarında enzim ve bir çok hormonun üretiminde (testosteron gibi) rol alır.
Çinko, doğada bulunan ve insan vücudunun da ihtiyaç duyduğu önemli bir mineraldir. 200 civarında enzim ve bir çok hormonun üretiminde (testosteron gibi) rol alır. Başlıca işlevleri arasında: RNA, DNA, protein sentezi, insülinin aktivasyonu, Vitamin-A nın hücrelere taşınması ve kullanımı, yaraların iyileşmesi, hücrelerin bölünerek çoğalabilmesi, tad alma (özellikle tuzlu tadın farkına varabilme), sperm yapımı, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, davranış ve öğrenme performansının artışı, anne karnındaki ve ya doğmuş bebek ve çocukların büyüme ve gelişimi, kanda yağların taşınması gibi bir çok olayla ilişkilendirilmektedir.
Çinko ne vücutta işe yarar? -Bağışıklık sistemini güçlendirir, enfeksiyonlardan korur -Üreme sağlığını olumlu etkiler, erkeklerde sperm üretimini artırır -Yaraların iyileşmesinde yardımcı olur -Gözleri güçlendirir -Tat ve koku duyularını güçlendirir -Cildi güzelleştirir, sivilcelere karşı etkilidir -Vücuttaki mikropları öldürür -Hücre yenilenmesinde yararlıdır -Tırnakları ve saçları güçlendirir -Uçukları hafifletir -Adet ağrılarını hafifletir -Stresi azaltır -Çocuklarda çinko eksikliği büyüme ve gelişme bozukluğuna yol açar
Çinko eksikliği, Türkiye ve Dünya da en sık gözlenen mineral eksikliklerinden biridir. Fakat yeterince önemsenmemektedir.
Ülkemizde tarım yapılan topraklardaki çinko miktarı yüksek değildir (toprakların %49.83 ünde alt sınır olarak belirlenen 0.5 ppm den düşük, %32.76 sında 0.5-1.0 ppm arasındadır). Çinko kapların ve çinko su borularının da artık kullanımdan kalkmış olması çinko eksikliğine katkıda bulunmaktadır.
Çinko Eksikliğinin Belirtileri
AĞIR ÇİNKO EKSİKLİĞİ * Çeşitli deri hastalıkları * İshal * saç dökülmesi * Zihinsel bozukluklar * Hücresel bağışıklık yetersizliği
ORTA DERECEDE ÇİNKO EKSİKLİĞİ *Büyüme geriliği *Cinsel organ gelişiminde gerilik *İştah bozukluğu *Karanlığa uyum bozukluğu *Yara iyileşmesinde gecikme *Tad alma duyusunda zayıflama
DÜŞÜK DERECEDE ÇİNKO EKSİKLİĞİ *Asabiyet ve duyusal değişiklikler * Sperm düşüklüğü * Testosteron hormonunda azalma * Thymulin aktivitesinde azalma *Okul öncesi çocuklarda gelişme geriliği * Sık sık enfeksiyonlara yakalanma
Çinko ile üreme sağlığı arasındaki ilişki, dünya çapında başka araştırmalarda da saptandı. Örneğin Liverpool Erkek Kısırlığı Kliniği'nde kısırlık sorunu olan 33 erkek üzerinde yapılan araştırmada, belli bir süre ağızdan çinko tedavisi görenlerde sperm sayısının belirgin bir şekilde arttığı görüldü. Hindistan'daki Haryana Tıp Fakültesi'nde 50 kısır ve 25 sağlıklı erkek üzerinde bir araştırma yapıldı; kısır erkeklerde çinko seviyesinin sağlıklı erkeklere göre çok daha düşük olduğu belirlendi. Hollanda'daki Nijmegen Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Regine Steegers-Theunissen ve ekibinin çalışması da gerçekten ilginç sonuçlar içeriyor. Bu araştırmada, kısırlık sorunu olan 103 erkeğin bir kısmına 26 hafta boyunca folik asit, bir kısmına çinko, bir kısmına ise hem çinko, hem de folik asit takviyesi verildi. En fazla sperm üretimi ise hem çinko, hem de folik asit takviyesi alan erkeklerde görüldü. Araştırmaya katılan erkeklerin sperm üretimi 26 hafta içinde yüzde 74 oranında arttı. Uzmanlar, çinkonun sadece sperm üretiminde değil, daha fazla testosteron salgılanmasında da büyük rol oynadığını ileri sürüyor. Örneğin, ABD'nin Michigan eyaletindeki Wayne Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümü’nde bu konuda bir araştırma yapıldı: Yaş ortalaması 64 olan bir gruba 3-6 ay boyunca verilen çinko takviyesi sayesinde, gruptaki erkeklerde testosteron seviyesinin arttığı görüldü. Bütün bu araştırmalar gösteriyor ki, çinko, cinsel sağlık açısından en gerekli elementlerden biri. Özellikle diyabet hastalarının ve vejetaryenlerin dikkatli olması gerekiyor, çünkü çinko eksikliği en çok onlarda görülüyor. Uzmanlar, bu kişilerin mutlaka çinko açısından zengin gıdalar tüketmelerini ve gerektiğinde çinkoyu hap olarak almalarını öneriyor. Alman Beslenme Cemiyeti, genel olarak yetişkinler için günde 15 mg çinko öneriyor. Çinko kürü yapmak isteyenlere ise üç ay boyunca günde 20-30 mg tavsiye ediyor. Ancak elbette bu, herkes için geçerli bir 'altın kural' değil. Bu miktarlar herkesin bünyesine uygun olmayabilir, çinko haplarını avuç avuç ağzınıza atmadan önce mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:09 pm | |
| ÇOCUK İSTİSMARI: ÇOCUK CİNSEL TACİZİ ÇOCUK VE ERGEN CİNSEL KÖTÜYE KULLANIMINA KLİNİK YAKLAŞIM Tümer TÜRKBAY, Rıdvan AKIN, Gülay SÖHMEN, Teoman SÖHMEN. ÖZET Çocuk ve ergenin cinsel kötüye kullanılması, erişkinin cinsel doyum amacıyla, çocuğu veya ergeni cinsel nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu yazıda cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuk ve ergenlere klinik yaklaşım ve değerlendirme (öykü, fiziksel muayene, laboratuvar testleri) gözden geçirilecektir. Anahtar Kelimeler: cinsel kötüye kullanım, çocuk ve ergen, klinik yaklaşım. SUMMARY CLINICAL APPROACH TO CHILD AND ADOLESCENT SEXUAL ABUSE Child and adolescent sexual abuse may be defined as any sexual contact between an adult and a sexually immature child for the purposes of the adult's sexual gratification. This paper reviews clinical approach and evaluation (history, phsycial exam, laboratory tests) to sexual abuse of children and adolescents. Key Words: sexual abuse, children and adolescent, clinical approach. GİRİŞ Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanım, bir erişkinin cinsel arzu ve gereksinimleri için çocuk veya ergeni cinsel bir nesne olarak kullanması şeklinde tanımlanmaktadır (1). Araştırmacılar, çocuklukta ve ergenlikte cinsel kötüye kullanımın nadir olmadığını düşünmektedir. ABD'de 1976-1986 yılları arasında çocuk koruma kurumlarına bildirilen cinsel kötüye kullanım olgularında dramatik artış gözlenmiştir; 1976'da bildirilen cinsel kötü kullanıma uğramış çocuk sayısı 10.000'de 0.86 iken 1986'da 10.000'de 20.89'a yükselmiştir (2). Bunun sebebi hekimlerin cinsel örselenmeyi tanımada daha duyarlı hale gelmeleri ve bildirimlerin artmasıdır. Tahminlere göre kızların %20'si, erkeklerin %9'u çocukluk ve ergenlik döneminde uygunsuz cinsel davranışlara maruz kalmaktadırlar (3). Yapılan başka bir geniş ölçekli araştırmada ise toplum örneklemindeki her 10 erkek ve her 3 kız çocuktan birinin onsekiz yaşından önce cinsel kötüye kullanıma uğrama riski taşıdığını saptanmıştır. Bunların gerçek oranları tahminlerden daha yüksektir, çünkü bunların tanınmaları zor olmakta ve gizlenmektedir (4). Çocuk ve gençlerde cinsel kötüye kullanım ülkemizde de sanıldığının aksine daha yüksek oranlardadır. Ülkemizde Trakya Üniversitesinde yapılan bir çalışmada aile içi cinsel kötüye kullanımının %1.4 oranında olduğu bulunmuştur (5). Cinsel kötüye kullanımda çocuk için bir çok risk etmeni söz konusudur. Ancak bunlar arasında en önemli rol oynayan ailesel etmenlerdir. Çalışmalarda, cinsel kötüye kullanıma güvenli ailesel bağı olmayan bireylerde daha sık rastlandığı gösterilmiştir. Zayıf anne-baba-çocuk ilişkisi, anne ve baba arasındaki zayıf ilişkiler, koruyucu anne ve babanın bulunmayışı cinsel taciz riskini artırmaktadır. Aynı şekilde çocukta bir psikiyatrik bozukluğun bulunması (mental retardasyon gibi) çocuğun cinsel kötüye kullanım riskini artırmaktadır (6, 7). Cinsel kötüye kullanım genellikle aşamalı olarak gelişmektedir. Taciz yapan ilk önce arkadaşça ve dostça davranmakta, sonrasında baştan çıkarma aşaması ile devam etmekte, daha sonra ise sessizce zorlama ve baskı başlamaktadır (3). Cinsel tacize uğramış çocuklarda cinsel örselenmeye uyum sağlama sendromu (child sexual abuse accommadition syndrome) gözlenmektedir (2). Bu sendromda sırasıyla şu aşamalar gerçekleşir: 1. Başlangıçta cinsel kötüye kullanım olayını gizleme (secrecy) söz konusudur. Bu durum, cinsel tacizi yapanın "bu bizim sırrımız, kimseye söyleme!" tarzında yaklaşımı veya tehdidi, çocuğun çevrenin kendisine inanmayacağı endişesi, aile içi bir taciz ise ailenin dağılması endişesi gibi birçok nedenlerden kaynaklanabilmektedir. 2. Bundan sonraki aşamada çocuk kendini çaresiz hisseder (helplessness). 3. Daha sonrasında çocuk kendini hapis olmuş (entrapment) hisseder ve sonrasında duruma göreceli uyum (accomadition) sağlar. 4. Zamanla çocuk veya ergen gücünü toplayarak gecikmiş, çelişkili, içinde bizi ikna edemeyen itirafı (delayed, conflicted, and unconvincing disclosure) gerçekleşir. 5. Sonrasında tekrar geri çekilme (retraction), hiçbir şey olmamış gibi davranma sergilenir. Cinsel kötüye kullanım iki gruba ayrılmaktadır: 1. Dokunmanın olduğu cinsel kötüye kullanım tipleri: Vajinal, oral, anal cinsel ilişki veya cinsel organların okşanması. 2. Dokunmanın olmadığı cinsel kötüye kullanım tipleri: Teşhircilik, çocuk önünde masturbasyon, pornografi vs. Epidemiyolojik çalışmalar teşhircilik, uygunsuz okşama ve dokunmanın olduğu cinsel kötüye kullanımın en yaygın görülen tipler olduğunu göstermektedir. Bunu masturbasyon ve koitusun olduğu tipler izler. Koitusun olduğu tiplerde olumsuz etkilenme daha fazladır ( . Klinik görünümler: Cinsel kötüye kullanıma uğrayan çocuklar, üç temel belirti ile hekimin dikkatini çeker: 1. Davranışsal değişiklikler 2. Genital-rektal veya diğer tıbbi yakınmalar 3. Uygunsuz cinsel ilişkinin açıklanması 1. Çocuk ve Ergendeki Davranışsal Değişiklikler: Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuk ve ergenlerdeki en özgün davranış belirtileri artmış cinsel dışa vurumlar ve davranım bozuklukları tarzında kendisini göstermektedir. Yapılan çalışmalarda cinsel tacize uğramış çocukların daha sık cinsel davranışlar gösterdiği belirtilmektedir. Bu çocukların yaşına uygun olmayan cinsel davranışlar, teşhircilik, baştan çıkarma veya oyunlarında cinsel içeriğin olması, erişkin veya diğer genç çocuklarla daha sık cinsel ilişkiye girme davranışları gösterdikleri tespit edilmiştir. Ayrıca bu çocuklarda, aşırı veya açıktan masturbasyon, cinsel organları ile aşırı oynama, yetişkinlere veya çocuklara uygunsuz sarılma ve öpme veya ergenlikte flörte erken başlama sık gözlenmektedir (3, 9-12). Cinsel tacize uğramış çocuklar anksiyete ve depresyon belirtileri, korku, bedensel yakınmalar, uyku örüntüsü değişiklikleri ve kabuslar tarzında sorunlar yaşayabilir (13). Cinsel kötüye kullanıma uğramış erkek çocuklarda en sık görülen davranış tepkisi, saldırgan davranışların gelişimi şeklindedir. Erkek çocuklarda davranım bozukluğunun belirtileri de sıklıkla gözlenmektedir. Kızlarda gözlenen en sık davranış tepkisi ise, özkıyım ve kendine zarar verme davranışlarıdır. Kendine zarar verici davranışlar genellikle vücudunda sigara söndürme, bileğini kesme ve özkıyım girişimleri gibi davranışlar şeklinde kendini göstermektedir (14). Tablo I'de cinsel kötüye kullanıma işaret edebilecek davranışsal değişiklikler yeralmaktadır: Tablo I. Olası Cinsel Kötüye Kullanıma İşaret Eden Davranışsal Değişiklikler Davranım bozuklukları Baştan çıkarıcılık Fobiler Öfke nöbetleri Madde kötü kullanımı Uyku bozuklukları Saldırganlık Sosyal çekilme Gece kabusları Kendine zarar verme Depresyon Yeme bozuklukları Cinsel dışa vurumlar Düşük kendilik değeri Okul problemleri. 2. Genital-rektal veya diğer tıbbi yakınmalar: Çocukla ilgilenen kişinin cinsel kötüye kullanmaya bağladığı veya hekimin muayene sırasında dikkatini çeken bulgular Tablo II'de sıralanmıştır: Tablo II. Muhtemel Cinsel Kötüye Kullanıma Bağlı Tıbbi İşaretler Genital, anal veya üretral travma Genital veya anal ağrı, kaşıntı, sıyrıklar, kanama Tekrarlayan üriner enfeksiyon, cinsel yolla geçen hastalıklar, dizüri, veya akıntı Vulvitis veya vulvovajinitis veya anal inflamasyon Gebelik Karın ağrısı, kronik kabızlık, ağrılı dışkılama Enürezis, enkoprezis 3. Uygunsuz Cinsel İlişkinin Açıklanması: Muayeneler sırasında çocuk, cinsel kötüye kullanımı hekime açıklayabilir. Aile içi cinsel kötüye kullanım, aile içinden biri veya komşular tarafından ihbar edilebilir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:09 pm | |
| CİNSEL KÖTÜYE KULLANIMA KLİNİK YAKLAŞIM
Çocukla Görüşme: Çocuktan mümkün olduğu kadar ayrıntılı öykü alınmalıdır. Görüşme sırasında şunlara dikkat edilmelidir:
Çocuktan öykü alırken çocuk veya ergenle yanlız bulununuz, dostça ilişkili kurunuz ve destekleyici olunuz.
Tanışma sonrasında neden görüştüğünüzü anlatınız ve görüşmenin amacını açıklayınız.
Çocuk veya ergen ile aynı düzeyde oturunuz. Görüşmeye arkadaşları, okulu veya ilgileri hakkında yumuşatıcı konuları sorarak başlayınız.
Ses tonunuzun ve yüz ifadenizin yargılayıcı olmasından kaçınınız.
Onu tehdit edici konuşmalar yapmayınız. Onun güvenini kazanınız ve konuştuklarınızın ikinizin arasında kalacağına güvence veriniz.
Başlangıçta açık-uçlu sorular sorunuz. Açık uçlu sorular şu şekilde olabilir: "Birileri sana hoşlanmadığın bir tarzda dokundu mu?", "Birileri senin özel bölgelerine dokundu mu?", " Nasıl oldu?", "Konuyu biraz daha açar mısın?", "Hatırladığın başka birşeyler daha var mı?", "En son olan olayı bana anlatabilir misin?".
Taciz olayından sonra ağrı, kanama veya idrar yaparken yanma olup olmadığını sorunuz. Taciz yapanın ismini ve tacizin nerede olduğunu öğreniniz.
Tekrarlayıcı sorulardan kaçınınız.
Açık uçlu soruların sorulması bitmiş ve hala cinsel taciz olayı açığa kavuşmamışsa, daha özel sorular sorunuz.
Görüşme sırasında çocuğun davranışlarını gözlemleyiniz ve kaydediniz. Kayıtlarınızı çocuğun ifade ettiği tarzda yazınız.
Görüşme sonlanırken çocuğa olan şeyleri anlatmasının doğru bir davranış olduğu söyleyiniz.
Anne baba ile görüşme: Anne baba ile konuşurken çocuğu oyun odasına alınız. Anne baba ile görüşme aile öyküsünü ve gelişimsel tıbbi öyküsünü içermelidir.
Fiziksel muayene: Cinsel kötü kulanıma uğramış çocukların çoğunda major fiziksel bulgular yoktur: Fizik muayene sırasında şunlara dikkat edilmelidir:
Cinsel taciz şüphesi olan çocuktan tıbbi öykü alınırken ve fizik muayene yapılırken aceleci davranmamak gerekir. Çocuğa ve ergene nasıl fizik muayene yapılacağı anlatılmalıdır.
Çocuğun özel bölgelerini çok nazik muayene ediniz. Çocuğun kendi vücudunun bölgeleri için kullandığı sözcükleri tanımlamasını isteyiniz.
Muayene konusunda ve çocuğun korkularıyla ilgili sorularını cevaplandırınız.
Muayene sırasında anne-babasının yanında bulunmasını isteyip istemediğini sorunuz.
Muayene sırasında üzerine örtü örtünüz. Giysilerini çıkarırken odadan çıkarak ona saygılı davranınız.
Muayene sırasında basit aritmetik soruları, bilemeceler, vb. sorular sorarak gevşemesini sağlayınız, konuşmalarınızla yüreklendiriniz.
Genitallerin ve anüsun muayenesinde otoskop ve benzeri cihazlar kullanılabilir. Erkek genitallerini ayakta veya yatarak muayene ediniz. Anüsü muayene ederken anal dilatasyon nazikçe yapılmalıdır. Birçok prepubertal kızda vajinal vestibülün, himenin ve dış genitallerin görsel muayenesi yeterlidir. Çoğu kız için en uygun muayene diz-göğüs pozisyonudur. Bu muayenede başparmak ve işaret parmağı ile labialar bilateral olarak tutulur ve dışa aşağıya doğru nazikçe çekip ayırılır. Çocuğun istemsiz olarak pelvik kaslarını kasması nedeniyle vajinal vestibül yapıları görülmeyebilir. Labial traksiyon sırasında çocuğun gevşemesini sağlanmalıdır. Çoğu çocuk diz-göğüs durumunda daha rahat eder. Bu pozisyonda noninvazif olarak posterior himeni, vajinayı, anusu ve sıklıkla serviksi görmek mümkündür.
Cinsel tacizi takiben fiziksel bulgular:
Vajen dokusunun esnek ve travma sonrasında iyileşmesinin çabuk olması nedeniyle çoğu olguda fiziksel bulgu yoktur. Vajenin parmakla muayenesi dokuya zarar vermez. Bu nedenle normal genital muayene taciz belirtilerini değiştirmemektedir. Ayırıcı tanıda önemli olan bir durum da kazalara bağlı olarak sıklıkla kızlarda meydana gelen genitallerdeki yaralanmalardır. Ancak kazalara bağlı oluşan genital yaralanmalarında sıklıkla klitoris, mons pubis ve labial struktürler gibi anterior yapılar hasar görür. Genellikle straddle yaralanmalar (ata biner tarzda) asimetriktir ve himen olaya katılmaz. Aksine penetrasyonun olduğu cinsel tacizlerde doku hasarı primer olarak posterior kommissura, fossa navikularis, ve posterior himendedir. Bu nedenle kızlarda cinsel taciz için yapılan fizik muayenede posterior vestibul yapıları üzerinde odaklaşılmalıdır. Penetrasyonlarda genellikle posterior himende U veya V şeklinde yırtıklar olur. Cinsel tacize uğramamış prepubertal çocuklarda normal himenal açıklık vardır. Fakat posterior himen defekt varlığında duhulün olduğu cinsel tacizlerde himenal açıklığın aşırı derece genişlemiş olması tanıya götürücüdür. Erkek çocuklar nadiren anormal bulgu gösterir. Eğer bulgu varsa sıklıkla anus çevresinde yaralanma aranmalıdır. Penil ve skrotal yaralanmalar sık değildir. Akut anal bulgular şunlar olabilir: şişme, kızarıklık, abrazyonlar ve nadiren fissurlardır. Anal laserasyonlar nadiren skar bırakırlar. Kronik ve tekrarlayıcı travmalarda anal deformite veya tag olması, ampullada gaita olmaksızın 30 sn içinde 15 mm den fazla dilatasyon oluşması veya tam dilatasyondan sonra anal katlantılarda kalınlaşma ve düzensizlik gözlenebilir.
Laboratuvar Bulgular:
Cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklar yönünden araştırılmalıdır. HIV, hepatit B ve sfiliz serolojisi, niesseriya gonore kültürü (vajina, rektum ve boğazdan), klamidiya trakhomatis (vajina, rektum) ve trikomanis vajinalis araştırılmalıdır. Cinsel saldırıya (tecavüz) uğramışlara 72 saat içinde adli jinekolojik muayene yapılmalıdır. Tecavüze uğrayanlarda eğer abdominal duyarlılık veya rijidite var ise vajinal veya rektal perforasyon düşünülmelidir. Vajinal veya rektal kanama varlığında soğuk kompres konmalı yaşam bulguları izlenmelidir. Cinsel saldırıyı takiben adolesanlarda cinsel yolla bulaşıcı hastalıklardan korunma (15): Seftriakson 125 mg tek doz i.m + Metranidazol 2 gr tek doz oral + Oksisiklin 2x100 mg oral 7 gün boyunca verilebilir. Aşılı değilse hepatit B aşısı yapılmalıdır. Post pubertal kızlarda gebelikten korunmak için kontrseptifler verilebilir. Ovral (ethinyl estradiol ve norgestrel) blastosit implantasyonunu engelleyerek etki eder. Önerilen doz ilk 72 saat içinde 2 tablet, 12 saat sonrasında tekrar 2 tablettir. Bulantı en sık görülen yan etkidir.
Yaşanan olay nedeniyle çocuk ve aile suçlanmamalıdır. Çocuğa kendisinin hatası olmadığı anlatılmalıdır. Çocuklara, bazı çocukların başına da benzer şeylerin geldiği veya gelebileceği anlatılmalıdır. Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuklara uygun yaklaşımın sağlanması, çocuğun olayı çözümlemesi ve sıkıntısıyla başa çıkması konusunda yardımcı olacaktır. Bu sebeble cinsel kötüye kullanım olguları ile karşılaşan hekimler nasıl davranacakları konusunda eğitimli olmalı ve klinik yaklaşımları bilmelidir. Pediatristlerin bu olgularda çocuk ruh sağlığı uzmanlarıyla işbirliği içinde olmaları gerekir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:09 pm | |
| ÇÖLYAK HASTALIĞI: GLUTEN ENTEROPATİSİ
TANIM: Çölyak Hastalığı (Celiac Disease) ; Hastalık bağırsaklardaki sindirimi sağlayan villus denilen yapıların bozulmasına sebep olmakta ve dolayısıyla da yiyeceklerdeki besinin emilmesini engelleyen ve ince bağırsakta hasarlar oluşturan bir sindirim hastalığıdır.
Çölyak hastası olan kişiler buğdayda arpada çavdarda ve yulafta* bulunan ve gluten olarak adlandırılan bir proteinine tahammül edememektedir.
Çölyaklı hastalar gluten içeren yiyecekler yediklerinde, onların bağışıklık sistemleri bunu ince bağırsaklara zarar vererek yanıtlar.Özellikle çok küçük ve parmak şekline benzeyen villus olarak adlandırılan ince bağırsaktaki emilimi sağlayan yapılar kaybolur(düzleşir ve görevini yapamaz hale gelir.)
Yiyeceklerdeki besinler bu villuslardan geçerek kan dolaşımı içine emilirler.Villuslar olmadan kişi ;her ne kadar yiyecek yerse yesin; beslenemez.
Vücudun kendi bağışıklık sistemine zarar vermesinden dolayı çölyak hastalığının otomatik bağışıklık sistemi rahatsızlığı olarak düşünülmektedir.Bununla birlikte ,yiyeceklerin emilememesinden dolayı sindirim rahatsızlığı olarak ta sınıflandırılabilmektedir.
Çölyak hastalığı ayrıca gluten entropatisi , celiac disease ,celiac sprue , nontropical sprue ve gluten sensitive entropathy olarak da bilinmektedir.
Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır,bunun anlamı kişinin ailesinde de bu hastalığın çıkması söz konusudur.Bazen hastalık bir ameliyat ,çocuk doğumu , hamilelik , viral enfeksiyon yada şiddetli duygusal stresten sonra , tetiklenebilir ;yada ilk seferde aktif olabilir.
Çölyak hastalığı kişinin yaşamının her hangi bölümünde ortaya çıkabilmektedir . Çölyak kimi kişilerde çocukluk, kimilerinde ergenlik, kimilerinde ise orta yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir.
BELİRTİLER: Çölyak hastalığı insanları çok değişik şekillerde etkilemektedir.Bazı insanların belirtileri çocuklukta , bazılarının yetişkinliklerinde gelişmektedir görülmektedir.
Çölyak hastalığının oluşumunda rol oynadığı düşünülen faktörlerden biriside kişinin anne sütüyle ne kadar zaman beslendiğidir.Uzun süre anne sütüyle beslenen kişilerde çölyak hastalığını belirtileri daha geç ortaya çıkmaktadır.Diğer bir faktör ise gluten içeren yiyeceklerin yenilmeye hangi yaşta başlandığı ve ne kadar gluten yenildiğidir.
Belirtiler sindirim sisteminde var olabilir yada olmayabilir. Örneğin bir kişide ishal ve karın ağrısı olabilirken diğer bir kişide aşırı sinirlilik, öfke ,veya depresyon olabilmektedir.Aslında aşırı öfke ve sinirlilik çocuklarda görülen en yaygın belirtilerden biridir.
Çölyak hastalığının belirtileri aşağıdaki maddelerden birini yada bir kaçını içerebilir;
Çok sık tekrarlanan karın ağrıları Kronik ishal Kilo kaybı Açık renkli, kötü kokulu dışkı Anemi (kırmızı kan hücrelerinin düşüklüğü) Gaz Kemik Ağrısı Davranış değişiklikleri Kaslarda kramp meydana gelmesi Yorgunluk Büyüme geriliği Bebeklikte gelişim,büyüme bozuklukları Eklemlerde ağrılar Felç Bacaklarda uyuşma,karıncalanma(sinirdeki hasardan) Ağız içerisindeki açık yaralar (aphthus ulcers) Ağrılı deri hastalığı (dermatitis herpetiformis) Diş bozuklukları yada mine kaybı Haddinden fazla kilo kaybından dolayı oluşan adet düzensizliği Anemi, büyüme geriliği ve kilo kaybı beslenememenin işaretleridir. Yeterince besin alınamamaktadır. Besin alınamama herkes için çok ciddi bir problemdir ama özellikle çocuklar için böyledir. Çünkü onların düzenli gelişmesi için yeterli besine ihtiyaçları vardır. Çölyaklı bazı kimselerde söz konusu belirtiler olmayabilir. Onların ince bağırsaklarının hasarsız kısmı yeterince besin alabildiğinden belirtilerin çıkmasını önlemektedir. Bununla birlikte belirtisi olmayan insanlarda çölyak hastalığının komplikasyonlarının riski hala mevcuttur.
TEŞHİS: Çölyak hastalığını teşhis etmek çok zor olabilmektedir. Çünkü hastalığın belirtilerinden bazıları diğer hastalıkların belirtileri ile aynıdır.(Bu hastalıklar ; Bağırsak hastalıkları, Crohn’s hastalığı , ülseratif kolit, bağırsak enfeksiyonları, kronik yorgunluk sendromları ve depresyon).
Son zamanlarda araştırmacılar çölyak hastalarının kanlarında kimi antikorların normal seviyesinden daha yüksek olduğunu keşfettiler. Vücut algıladığı yabancı maddeleri yok etmek için karşılık olarak bağışıklık sisteminden antikorları üretir. Çölyak hastalığının teşhisinde doktorlar glutene karşı oluşan antikorların seviyesi ölçmek için kan testi yapabilmektedirler. Bu antikorlar antigliadin, anti-endomysium ve antireticulin’ dir.
Eğer test sonuçları ve belirtiler çölyak hastalığını işaret ediyorsa, doktor villuslardaki hasarı kontrol etmek için ince bağırsaktan çok küçük bir doku parçası alabilir.bu yapılan işlemin adı biyopsi’dir.Biyopsi işlemi ; endoskop olarak adlandırılan ince bir tüp ağız ve mideye doğru ince bağırsağa içine sokulur ve aletin yardımıyla küçük bir doku örneği endoskopa alınır. İnce bağırsak biyopsisi çölyak hastalığını teşhis etmenin en iyi yoludur.
Çölyak hastalığının araştırılması ve hasta olabilecek kişilerin bulunabilmesi için belirti göstermeyen kişilerinde glutene karşı olan antikorların araştırılması gerekmektedir.Bununla birlikte çölyak hastalığı kalıtsal olduğundan aile üyeleri -özellikle birinci derece akrabalar- hastalık için test yaptırmalıdırlar. Çölyak hastasının birinci derece akrabalarının-ana, baba, kardeş, yada çocuklar gibi - yaklaşık %10 ‘unda ileride bu hastalık çıkması söz konusudur.
Kişinin kendisini herkesden daha iyi bildiği bir gerçektir.bu yargıya göre kesin tanı koyma aşamasına gelinmeden önce eğer kişi çölyak belirtilerin birkaçını kendinde görüyorsa bir hafta süreyle kısmen de olsa glutenli gıdalardan uzak durması kendisinin çölyaklı olup olmadığı konusunda bir fikir verebilir.Kesin tanı konma aşamasından önce doktorlar bu ; kolay ,kısa ve etkili yolu öncelikle tercih edebilmektedirler.Ama elbette kesin tanının bilinmesi, konulması şarttır.Bu da bağırsak biyopsisi ile ortaya çıkacaktır.
TEDAVİ: Çölyak hastalığı için tek tedavi glutensiz diyet uygulamaktır. Glutensiz diyet gluten içeren tüm gıdalardan sakınmak ve onları tüketmemektir. Bir çok insan için aşağıda verilen diyet hastalık belirtilerini durduracaktır, bağırsakların zarar gören kısımlarında iyileşme gerçekleşecektir ve bağırsakların daha fazla zarar görmesi önlenecektir. Diyetin başladığı günler içerisinde iyileşmelerde başlar ve ince bağırsak genellikle tam olarak iyileşir. Bunun anlamı villusların hiç zarar görmemiş gibi olması ve (üç ile altı ay içinde) çalışmasıdır. (Bu süre yetişkinler için iki yıla kadar çıkabilmektedir.)
Glutensiz diyetin yaşam boyu sürmesi gerekmektedir. Ne kadar az olursa olsun gluten ve dolayısıyla glutenli gıdalar tüketmek bağırsaklara zarar verir.Bu çölyak hastası olan herkes için böyledir. (Çölyak hastası olan kişilerde dikkate değer bir belirti olmasa bile.) Hastalığın ilerlemesi yada glutensiz diyetin uygulanmaması çölyaklar için oldukça vahim sonuçlar doğurabilmektedir. Bu sonuçların herhalde en vahimi bağırsak kanserine yol açabilmesidir
Kişinin tanı anındaki yaşına bağlı olarak bazı problemler örneğin büyüme geriliği ve diş bozuklukları iyileşmeyebilir.
Çölyak hastalarının küçük bir yüzdesi glutensiz diyetle iyileşmeyebilir. Bu kişiler bağırsaklarına aşırı derecede zarar vermişlerdir. Öyle ki diyetlerinden gluteni yok etseler bile iyileşme olmaz.Onlar bağırsaklarından yeterli derecede besin ememediğinden toplam damar içine ilave besin almaya ihtiyaçları vardır. Kökleşmiş çölyak hastalığı için ilaç tedavisi tercih edilmektedir. | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:10 pm | |
| Eğer bir kişi glutensiz diyete yanıt veriyorsa doktor çölyak hastalığının tanısının kesin olduğunu bilecektir
GLUTENSİZ DİYET: Glutensiz diyet ; buğday, arpa, çavdar, (belki) yulaf içeren tüm gıdalardan uzak durmak ve onları tüketmemektir.(ayrıca pasta, börek, çörek, baklava, bisküvi, ve benzeri birçok işlenmiş gıda)
Tüm bu sınırlamalara rağmen çölyaklı hastalar iyi ayarlanmış bir diyet ile çok çeşitli gıdalar yiyebilmektedir.(hatta pasta ve ekmek gibi) Örneğin; buğday unu yerine kişi patates, pirinç, soya, fasulye, unu, gluteni ayrılmış bugday unu kullanabilir ve bunların yapılan her türlü değişik yiyecekleri yiyebilirler.
Çölyak hastalarının yulaftan sakınmaları, uzak durmaları konusunda ihtilaf mevcuttur.Bazı kişiler bir reaksiyon olmaksızın yulaf yiyebilmektedirler.Bilim adamları çölyak hastalarının yulafa karşı toleranslarını öğrenmek için çalışmaktadırlar. Çalışmalar tamamlanana kadar çölyak hastaları yulaf yeme konusunda doktorlarının yada diyetisyenlerinin tavsiyelerini dinlemelidirler.
Sade et , balık , pirinç , meyveler ve sebzeler gluten içermezler ,bu yüzden çölyak hastaları bu gıdalardan istedikleri miktarlarda yiyebilirler.
Glutensiz diyet çok komplike ve karmaşık bir diyettir.Çölyaklı hastası kişilerin tüm hayatı etkileyecek tamamıyla yepyeni beslenme alışkanlığına ihtiyaçları vardır.Çölyaklı hastalar okullarda , işte , toplantılarda , vb. yerlerde öğle yemeği yemeyi alırken ne aldıklarına son derece dikkat etmek zorundadırlar. Eğer dışarıda yemek yenilecekse çölyaklı hastaların yiyecekleri yemeklerdeki gluten miktarını öğrenmesi ve buna göre davranması gerekmektedir.Gerekirse garson, aşçı, yada yemeği yapan her kimse yemekte gluten olup olmadığı sorulmalıdır.Ev sahibinin yada garson ,aşçının glutenin ne olduğunu bilmemesi halinde bu kişilere yemekte buğday, arpa, çavdar, yulaf unu olup olmadığı da sorulabilir.
Bununla birlikte gluteni araştırmak,hangi gıdalarda olduğunu öğrenmek çölyak hastaları için doğal bir olay haline gelmelidir.Çölyaklı hastalar hangi besin maddelerinin emin olduğunu, hangilerinin limitlerin dışına çıktığını öğrenmeleri gerekmektedir | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:10 pm | |
| Çocuklarda üriner enfeksiyon
İdrar yolu enfeksiyonu (İYE), çocukların en önemli enfeksiyon hastalıklarından birisidir. İleri dönemlerde hipertansiyon gelişimi, gebelik komplikasyonları ve üremiye kadar gidebilen böbrek hastalığı, çocukluk çağında geçirilen İYE nin geç sonuçları olarak ortaya çıkabilmektedir. Riskli grup olarak tanımlanan hastaların çoğunluğu, idrar yollarında tıkanma yapan durumlar ve vezikoüreteral reflü gibi idrar yolları anomalisi olan çocuklardır. Hedef özellikle küçük çocuklarda ilk İYE nin ve onunla birlikte risk faktörlerinin varlığının ortaya çıkarılması olmalıdır. İdrar yolu enfeksiyonlarının görülme sıklığı yaş ve cinse göre farklılıklar gösterir. Bebeklik döneminde erkek bebeklerde, kızlardan daha sık görülür. Çocukluk çağında ise erişkinlerde olduğu gibi kız çocuklarında daha sıktır. Ateşli küçük çocuklarda en sık görülen ciddi bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır. İdrar yolu enfeksiyonları nedeniyle yapılan araştırmalarda tespit edilen idrar yollarında tıkanma yapan durumlar kızlarda %2, erkeklerde %10 bulunmuştur. Vezikoüreteral reflü (VUR)nun her iki cinste %30-40 oranında görüldüğü, bunların da 1/4 ünde üst üriner sistem genişlemesi olduğu bildirilmektedir. Basit idrar yolu enfeksiyonlarının en sık nedeni e.koli basilidir.. E.koli bakteriürinin en sık (%80) görülen nedenidir. Barsak florası idrar yolu enfeksiyonlarının en sık etkeni olan E.coli için potansiyel bir rezervuardır. İdrar yolu enfeksiyonunda klinik bulgular: Yenidoğanda kilo alımında yavaşlama, vücut ısısında düzensizlik, beslenme güçlüğü, huzursuzluk, kusma, karında distansiyon ve uzamış sarılık gibi bulgular İdrar yolu enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. 1 yaş cıvarı çocuklarda klinik bulgular; ateş, huysuzluk, hasta görünüm, beslenmeyi reddetme, ishal, kusma ve kilo alamama olabilir. Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda ateş, kusma, karın ağrısı, kostovertabral açı hassasiyeti gibi yakınmalar vardır. Tuvalet eğitimi almış çocuklarda ağrılı ve sık idrar yapma, tuvalete yetişemeden idrar kaçırma gibi bulgular görülür. Çocukta ailenin dikkatini çekecek kadar idrar yolu enfeksiyonuna ait bulgu yoksa idrar yolu enfeksiyonlarının bir kısmı tanı almayabilir. Bu çocukların bir kısmında sık idrar yapma , tuvalete yetişememe, idrar yaparken yanma, gece idrar kaçırma olabilir. Bu nedenlerle asemptomatik bakteriüri tanısında dikkatli olunmalı, çocuklar üriner sistem anomalileri yönünden tetkik edilmelidir. Kısa süreli antibiyotik tedavisi ile bakteriüri kaybolur ancak özellikle kızlarda tekrarlama sıktır. Üroepitelyuma invaze olan bakterinin anatomik olarak normal bir üriner sistemde enfeksiyon yapabilmesi için üropatojenik virulansının olması gereklidir. Üriner sisteminde nörojenik ve anatomik anomali olan çocuklarda ise İYE’nin patogenezinde bakteriyel virulans faktörlerine ihtiyaç olmayabilir. Üroepitele bakteri yapışmasını engelleyen konak faktörleri vardır. Herhangi bir nedenle çocuğun savunma mekanizmalarında oluşan bozukluk tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarına sebep olur. Vezikoureteral reflü, üriner sistem obstrüksiyonları, duplikasyonlar, üreterosel gibi anatomik bozukluklar, nörojenik mesane, mesane disfonksiyonu gibi fonksiyonel bozukluklar ve üriner immunglobulinlerde eksiklik, immun cevap yetersizliği, enfeksiyonlara yatkınlığa neden olurlar. Yabancı cisimler, mesaneye, ureterlere yerleştirilen kateterler, kaka kaçırma, kılkurdu, kabızlık, banyo köpükleri ve sünnetsiz erkek çocuklarda fimozis periuretral kolonizasyona ve mesanenin bakteri ile temasına neden olur. Okul çocuklarında alışkanlık haline gelen seyrek işeme de idrar yolu enfeksiyonlarının nedenleri arasındadır. Akut pyelonefrit, idrar yolu enfeksiyonlarının en ağır şeklidir. Önemi ilerde böbreklerde kalıcı hasara neden olabilir. İdrar yolu enfeksiyonu geçiren çocukların %12 sinde, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları olan çocukların 1/4 ünde, vezikoüretral reflülü çocukların 1/3 ünde kalıcı böbrek hasarı gelişebilir. İdrar yolu enfeksiyonu tanısı için idrar tahlili ve idrar kültürü yapılmalıdır. Kesin tanı idrar kültüründe anlamlı miktarda bakterinin üremesi ile konur. Orta akım işeme ile alınan idrar örneğinde 100 000 koloni / ml tek tip bakteri üremesi idrar yolu enfeksiyonudur. İdrar örneği alınırken çok dikkatli olunmalıdır. Bulaşma riski yüksektir. Şüpheli durum söz konusu ise suprapubik aspirasyon veya kateterizasyon yapılabilir. İdrar yolu enfeksiyonu idrar kültürü ile kanıtlandığında, üst idrar yollarının tutulup tutulmadığına karar verilmelidir. Yüksek ateş, böğürde hassasiyet, karın ağrısı, kusma, titreme, 12000 den fazla lökosit sayısı, sedim ve CRP yüksekliği pyelonefritin klinik ve laboratuvar bulgularıdır Direkt üriner sistem grafisi (DUSG) varsa taş ve böbrek boyutları hakkında fikir verir. Ultrasonografi (USG), İYE geçiren çocukların değerlendirilmesinde ilk tercih edilmesi gereken görüntüleme yöntemidir. Böbreklerin boyutları, şekilleri görülebilir. İntravenöz pyelografi ( IVP ), böbrek pelvisi, parenkimi, üreterleri gösterir. Böbrek boyutları ve hasarın varlığı hakkında bilgi verir. Voiding sistoüretrografi ( VSUG ), VUR’un değerlendirilmesinde bugün için halen en değerli yöntemdir. Bu yöntem, mesanenin kateterizasyonunu ve kontrast madde ile doldurumunu gerektirir. Mesane şeklinin ve erkeklerde posterior üretral anatominin değerlendirilmesinde, VUR un tanımlanmasında kullanılır. Renal parenkimin görüntülenmesinde 99mTc-DMSA ve MAG-3 sintigrafileri yapılabilir. Akut pyelonefritde, böbrek sintigrafisinde verilen maddenin böbrek tarafından yakalanmasında yaygın veya kısmi azalma görülür. Kalıcı böbrek hasarında ise, hacim kaybı ile birlikte verilen maddenin böbrek tarafından yakalanmasında azalması izlenir. İdrar yolu enfeksiyonu olan çocuklara gecikmeden antibiyotik tedavisi başlanmalıdır. Basit idrar yolu enfeksiyonu olanlara trimetoprim-sulfametoksazol, nitrofurantoin ve sefalosporinler (sefadroksil, sefaleksin, sefaklor, sefiksim ) verilebilir. Akut pyelonefrit tespit edilen çocuklar, parenteral antibiyotikle tedavi edilmeli bunun yanısıra intravenöz sıvı ve ateş düşürücüler verilmelidir . Başlangıç tedavide aminoglikozidler ile ampisilinin birlikte kullanımı veya amoksisilin-klavulunat, sefotaksim ve seftriakson kombinasyonları kullanılabilir. Şiddetli enfeksiyonlarda tedavi 7-14 gün sürmelidir, fakat bazen tedavi sonrası görülen relapslar nedeniyle bu süre 4-6 haftaya kadar uzayabilir. Küçük çocuklar enfeksiyon sonrasında, üriner semptomların tespit edilme güçlüğü nedeni ile düzenli takip edilmelidir. Reflü olasılığı ve renal hasarlanma riski yüksek olan 2 yaş altındaki çocuklar radyolojik incelemeleri tamamlanıncaya kadar antibiyotik profilaksisine alınmalıdır. Çok küçük yaş grubunda reflü varlığında ve tekrarlayan enfeksiyonların sonunda böbrek hasarı ortaya çıktığından bu yaş grubunda tüm araştırmalar normal de olsa 6 ay koruyucu antibiyotik verilmesini gerekebilir.
Op.Dr. Erdal KALCI Üroloji Uzmanı | |
| | | Holyone Yönetici
Mesaj Sayısı : 3850 Paylaşım Gücü : 9917 Rep Point : 106 Kayıt tarihi : 25/02/09 Yaş : 31
| Konu: Geri: Çocuk Hastalıkları Perş. Ağus. 20, 2009 3:10 pm | |
| Çocuklarda gece altını ıslatma
ENÜREZİS NOKTÜRNA
Çocukluk çağında sık rastlanan, ancak genellikle ihmal edilip ciddi problemler doğurduğunda farkedilen bir durum da işeme bozukluklarıdır. Gece veya gündüz idrar kaçırmaktan, zor ve sıkıntılı işemeye; uzun süre idrarını tutmaktan sık sık tuvalete gitmeye kadar değişik tablolarla karşımıza çıkan bu bozukluklar, mutlaka titiz ve ayrıntılı bir ürolojik araştırma gerektirir. Sebebe yönelik tetkikler sonucunda genellikle tedavi edilebilir; ancak bir kısım vakalarda tedavi zor ve zaman alıcıdır.
İşeme bozuklukları önemsenmeyip ihmal edilirse, bazen, ciddi böbrek iltihapları, organ kayıpları, hatta böbrek yetmezliği gibi tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Gece altını ıslatma tıbbi adıyla Enürezis Nokturna tedavi edilebilir bir hastalıktır. Çocuklarda sık görülür. 5 yaşından sonra ayda bir-iki kez gece alt ıslatması olan çocuklarda bu hastalığın varlığından söz edilebilir. Hastalığın uyku derinliği ve mesane (idrar torbası) kapasitesi ile ilgili olduğu görüşü hakimdir. Ayrıca psikolojik etmenler de hastalığın oluşmasında rol oynamaktadır. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha sık görülür. Her sabah yatağından ıslak olarak kalkan bir çocuğun duyduğu sıkıntıyı anlamak çok zor değildir. Bu durum aileler tarafından hastalık olarak kabul edilmediği için çocuk devamlı suçlanmakta ve zaman zaman cezaya çarptırılmaktadır. oysa bu durumdan en fazla çocuk rahatsızdır ve kurtulmak istemektedir. Özellikle yabancı bir evde yatması gerektiği ya da kamp, tatil gibi nedenlerle evden uzak kaldığı durumlarda çocuk çok yoğun utanma duygusu yaşar. Bu nedenle bir çok faaliyete katılmak istemeyebilir. Toplumumuzda gece altını ıslatmanın zamanla geçen normal bir durum olduğuna dair yanlış bir kanaat vardır. Hatta sünnet olunca, ergenlikte ya da askere gidince geçeceğine inanılır. Oysa yaş ilerledikçe bazı vakalarda kendiliğinden düzelmeler görülebilir. Ancak ne zaman olacağını kimsenin bilmediği bu düzelmeyi beklemek çocuğun ruhsal yapısında derin yaralar bırakacağından hatalı bir tutum olur. Gece altını ıslatan çocuğu olan aileler eğer çocukları 5 yaşından büyük ise tedavi yollarını aramalıdırlar. Bu hastalığın tedavisinde oldukça yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Tedavide kademeli olarak bazı programlar uygulanmakta ve ilaçlardan da yararlanılmaktadır. Halk arasında tedavide kullanılan bazı ilaçların kısırlığa neden olabileceği gibi yanlış bir kanaat vardır. Gece alt ıslatma sorunu olan çocuklarda kullanılan ilaçların kısırlık yapması söz konusu değildir. Bu uydurma ve bilimsel dayanağı olmayan bir söylentiden ibarettir.
Op.Dr. Erdal KALCI Üroloji Uzmanı | |
| | | | Çocuk Hastalıkları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|