Tasavvuf kelimesi, Arapça "suf" (yün) kelimesinden türemiştir. Her türlü zevkin, rahatlığın, insanı Tanrıdan uzaklaştıracağına inananların kaba yün giysiler kullanmaları yüzünden onlara "Sufi" (yüne bürünmüş) denilmiştir.
Tarihte tasavvuf, Hicret'in II. yüzyılında başlar. (VIII. yy) Tasavvuf anlayışında amaç, gönlü tüm dünyasal şeylerden (adem) arıtarak, ölmeden önce Tanrı'ya varmaktır. Tasavvuf anlayışına göre, etrafımızda gördüğümüz herşey, varlıkta (vücud-u mutlak) varolan Tanrı'nın, varlığını belli etmek için yokluğa (adem-i mutlak) yansıması sonucunda varolmuştur. Tanrı'nın sırlarının da yaratılan en mükemmel varlık olan insanda toplandığını görürüz. İnsanın, Tanrı'nın gözbebeğindeki görüntü olduğuna inanılır.
Tasavvuf eğitimi veren kurumlara "tekke" denir. Tekkelerin yaşayışları dış dünyaya kapalıdır; kendi içlerinde kurumlardır. Tasavvuf anlayışındaki yollara "tarikat" denir. Kuran hadislerinin tasavvuf anlayışına göre çeşitli biçimlerde yorumlanması sonucunda yüzlerce tarikat oluşmuştur. Mevlevi - Şehir aydınları; Bektaşi - Halk aydınları için kullanılan isimlerdir. Tasavvuf anlayışını benimseyen kişiye "mutasavvıf" denir.
İnsan, yaşadığı sürece maddeye bağlı bir varlıktır ve dolayısıyla, diğer bütün varlıklar gibi Tanrı'nın yokluktaki bir görüntüsünden başka birşey değildir. Bu da, insanın "aslı olan varlıktan ayrıldığı" şeklinde yorumlanır; insan bu sebep dolayısıyla acı çekmektedir. Aslına, Tanrı'ya dönerse mutlu olacaktır, ancak vücut ona engel olmaktadır. Vücut engelini ortadan kaldırmak için harcanan çabaya "riyazat" (alıştırma) denir. Az yemek, az içmek, az uyumak ve çileye girmek riyazat amacıyla yapılır. Mutasavvıflar, bütün duygu ve düşüncelerini Tanrı'ya yönlendirebilmek için yöntemler geliştirmişlerdir. Bunların başında da "zikir" adı verilen ayin gelir. Zikir ayinleri sırasında, bir araya gelinip koro halinde ilahiler söylenir raks edilir; bu amaçla çoşup dünyayı unutmak ve bütün gönülle Tanrı'ya yönelmek hedeflenir.
Tasavvuf anlayışında ölümden sonra da hayat olduğuna inanılır. Ve ölümden sonra Tanrı'ya varmak tasavvufta vardır. Ancak bir mutasavvıfın en büyük isteği, ölmeden önce Tanrı'ya ulaşmaktır (Fena-fillah).
*Dini tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır.
*Bu edebiyatın konusu Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud düşüncesidir.
*Şairleri hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım şekillerinde kullanılmıştır.
*Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır.
*Dili halkın anlayabileceği bir dildir.
NAZIM ŞEKİLLERİ
İLAHİ *Allah’ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir.
*Özel bir ezgiyle okunur.
*Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir.
NEFES
*Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir.
*Tasavvuftaki Vahdet-i Vucud düşüncesi anlatılır.
*Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgülerde söylenilir.
NUTUK Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.
DEVRİYE Devir kuramını anlatan şiirlere denir.
ŞATHİYE
İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
TEKKE VE TASAVVUF EDEBİYATI SANATÇILARI
YUNUS EMRE (1249–1322)
*Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir.
*Hayatı efsanelerle örülmüştür.
*Dili sadedir.
*Allah inancını ve insan sevgisini işler.
*Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır. Lirik bir şairdir.
*Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır.
*İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
Eserleri: Divan, Risaletün Nushiye
PİR SULTAN ABDAL (?-1560)
*16.yy! da yaşamış bir Bektaşi şairidir. Sivas’ın Banaz köyünde doğmuştur. Hızır Paşa tarafından Sivas'ta öldürülmüştür.
*Tasavvuf, tabiat, aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konular işler.
*Divan edebiyatında etkilenmemiştir. Dili sadedir.
HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1270)
13.yy’da yaşamıştır, Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. A.Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir.
Bilinen en önemli eseri ‘’Makalat’’tır. Sohbetler sözler anlamına gelir. Hz Adem’in yaratılışı, Şeytan ve Şeytani işler, Allah’ın birliği gibi konuları ele almıştır.