Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


web
 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Ybanner Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız 2cznnm
 

 

 Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:07 am

Kaptansız gemi olur mu ?

İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye (rah) bir grup inkarcı insan gelmişti. Bunlar Allahu Teala'nın varlığını ve alemlerin yaratıcısı olduğunu inkar ediyorlardı. Bu meseleyi İmam-ı Azam'la tartışmak ve müslümanları şüpheye düşürmek istiyorlardı. Adamların niyet ve dertlerini bilen İmam-ı Azam (rah), söze şöyle başladı:

"Bu konuya girmeden önce size bir şey soracağım: Şu Dicle nehrinde bir gemi var. Başında bir kaptan, içinde bir yardımcı eleman yokken, kendi başına hareket ediyor, sahile yanaşıyor, içine yiyecek, içecek ve bir sürü malzeme dolduruyor; sonra kendi başına yol alıyor, gideceği yere gidiyor, bu yükleri orada boşaltıp geri dönüyor. Siz buna ne dersiniz ? Adamlar hep bir ağızdan:

"Bu olacak iş değil, böyle bir şey kesinlikle meydana gelemez. Kendi başına bir geminin bunları yaptığı nerede görülmüş?" dediler. O zaman İmam gereken cevabı verdi:

"Bir geminin tek başına bu işleri yapması imkansız olunca, üstüyle altıyla şu koca kainatın kendi başına kurulması, hareket etmesi, içinde bunca varlıkların yaşaması nasıl mümkün olur? Adamlar sustular, bu alemin ve kendilerinin sahipsiz olmayacağını fark ettiler. (1)

İmamın önünde müslüman oldular. (2)

(1) Bkz: Aliyyü'l-Kâri, Şerhu Fıkhı'l-Ekber,22
(2) Hâfız b.Ahmed Hakemî, Meâricü'l-Kabul, I,65-66.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:08 am

Gökten gelen yardım

Hz. Enes (r.a) anlatıyor:

Hz. Peygamber'in (s.a.v) Ashabından Ebu Ma'lek diye birisi vardı. Bu zat, kendisi ve başkaları adına tüccarlık yapar; ticaret için uzak bölgelere giderdi. Kendisi, çok ibadet ehli ve takva sahibi güzel ahlaklı bir insandı. Yine bir gün ticaret için yola çıkmıştı. Önünü bir silahlı hırsız kesti; ona:

- Elinde ne varsa getir önüme koy, seni öldüreceğim! dedi. Ebu Ma'lek:

- İşte malım, al senin olsun; beni bırak dedi. Hırsız:

- Ben malı değil, seni öldürmek istiyorum, dedi. Ebu Ma'lek:

- Biraz müsaade et de dört rekat namaz kılayım, dedi. Hırsız:

- İstediğin kadar kıl, dedi.

Ebu Ma'lek, abdest aldı, sonra namaz kıldı; namazdan sonra ellerini açtı ve:

- Ey Yüce dost, ey Yüce Arşın sahibi her istediğini yapan Allahım! Kimsenin aksine bir şey yapamadığı izzet ve kudretinin hürmetine, kimsenin zulüm ve haksızlık görmediği saltanatının hürmetine, Arşını dolduran nurunun hürmetine şu hırsızın kötülüğünden beni korumanı istiyorum. Ey kendisinden yardım istenen Rabbim, bana yardım et.

Diye dua etti, bu duasını üç defa tekrarladı. O esnada bir atlı belirdi. Elinde demirden bir mızrak vardı, mızrağı atının iki kulağı arasına koymuş bir şekilde süratle hırsıza doğru yöneldi. Hırsız atlıyı görünce ona döndü, atlı elindeki mızrağı ile hırsıza bir vurdu, hırsız öldü. Atlı Ebu Ma'lek'e dönerek:

- Kalk, dedi. Ebu Ma'lek:

- Anam babam sana feda olsun, sen kimsin, bu gün Allah seninle bana yardım etti? diye sordu. Atlı:

- Ben dördüncü kat gökte bulunan bir meleğim. Sen ilk dua ettiğin zaman göğün kapılarının gıcırdayıp ses verdiğini işittim. İkinci kez dua yapınca gökte bulunan meleklerin feryadını işittim. Sonra üçüncü kez dua edince, bana: "Bu, skıntı içindeki bir kulun duasıdır." Dendi. Ben Yüce Allah'tan dua edene yardım ve hırsızı öldürmek için izin istedim. İzin verildi ve sana yardıma geldim." Dedi.

Hz. Enes (r.a) demiştir ki:

"Kim bir abdest alır, dört rekat namaz kılar ve bu dua ile Allah'tan bir şey isterse, sıkıntı içinde olsun olmasın, duası kabul edilir." (1)


(1) İbnu Ebi'd-Dünya, K.Mücabe'd-Da've,No.23; İbnu Haber, el-İsabe, IV, 182; Kandehlevi, Hayatu's-Sahabe, V,180.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:08 am

Herşey onun (s.a.v) hürmetine

Yüce Allah, buyurur ki:

"Resûlüm Muhammed! Biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik." (1)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) anlatıyor:

"Allahu Teala, yasak ağaçtan yediğinden dolayı Âdemi Cennet'ten dünyaya indirdiği zaman, Adem (a.s) kusurunu anladı, affı için ağladı ve:

"Ya Rabbi! Beni Habibin/sevgilin Muhammed hatırına affeyle." Diye yalvardı. Allahu Teala:

"Ey Adem, sen benim habibim Muhammed'i nereden tanıyorsun?" diye sordu. Haz. Adem:

"Ya Rabbi! Sen beni Cennet'e yerleştirdiğin zaman Cennet'in her yerinde, Arş'ın üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedu'r-rasulullah" yazısını gördüm. İsmi senin isminle birlikte zikredilen ve her yere nakşedilen bu zatın senin katında çok kıymetli ve sevgili birisi olduğunu anladım. O sevgili kulunun hatırına beni affetmeni istiyorum." dedi. Allahu Teala:

"Ey Adem, doğru söyledin; o, bana halkın en sevimlisidir. O senin evlatlarından birisidir. Peygamberlerin sonuncusudur. Eğer onu yaratmasaydım seni de yaratmazdım. Seni onun hatırına affettim." buyurdu. (2)


(1) Enbiyâ sûresi, 107.âyet
(2) Hakim, Müstedrek, II,615; Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve, V,488, Tabarani, es-Sağir,II,82-83.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:08 am

Ya varsa !

Hz. Ali'ye (r.a), birisi geldi. Adam, ölümü, tekrar dirilmeyi, ahirette hesabı, cenneti ve cehennemi inkar ediyordu. Hz. Ali'ye:

- Ya Ali, siz müslümanlar ölüme ve ölüm ötesine inanıyorsunuz; biz ise inanmıyoruz. Siz cehennemden kurtulmak, cennete girmek için bir sürü ibadet ediyor, mal harcıyor, zahmete giriyorsunuz. Bu zahmet değer mi? Hem ölümden sonra tekrar dirilmenin olacağı ne malum?" diye sordu.

Hz. Ali (r.a) adamı sükunetle dinledi, sonra ona şu cevabı verdi:

"Evet, ölümden sonra dirilmek, hesaba çekilmek, cennete veya cehenneme girmek, ya senin dediğin gibi yoktur; ya da bizim dediğimiz vardır. Önce senin dediğinin doğru olduğunu düşünelim. Ölümden sonra ahiret hayatı yoksa, seninle biz aynı durumdayız. Sana da yok bize de yok. Bu arada bizim Yüce Allah için kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin, güzel ahlakın, verdiğimiz zekat ve sadakaların bize bir zararı olmaz. Ama, ya ahiret varsa, bizim dediğimiz doğru çıkarsa, senin hâlin nice olur? diye sordu. Adam, biraz durdu, düşündü ve sonra: " Vallahi, her iki durumda da siz kârdasınız, ahiret varsa vay bizim hâlimize! Yolunu öğret, ben de müslüman olacağım," dedi ve müslüman oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:08 am

Kıyamet için ne hazırladın ?

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Medine dışında çölde yaşayan birisi Hz. Peygamber'e (s.a.v) geldi ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet ne zaman kopacaktır?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v):

"Hay yazık sana, sen kıyamet için ne hazırladın?" diye sordu. Adam:

"Öyle fazla bir ibadet ve taatim yoktur, fakat ben Allah ve Resûlünü seviyorum" diye cevap verdi.
O zaman Efendimiz (s.a.v):

"Sen sevdiklerinle beraber olacaksın" buyurdu. Oradakiler:

"Biz de onun gibiyiz, bize de aynı müjde var mı?" diye sordular. Efendimiz (s.a.v):

"Evet" buyurdu.

O gün bu müjdeye o kadar çok sevindik ki, daha önce böyle hiç sevinmemiştik. (1)

Biz, elimizde vakit varken o günde geçerli olan bir sermaye biriktirmeye bakalım. Yüce Rabbimiz:

"O gün mal ve evlatlar sahibine fayda vermez. Fayda verecek tek şey kalb-i selimdir." (2) buyuruyor.

Kalb-i selim, Yüce Rabbini tanımış, O'nunla huzur bulmuş kalptir.

Allahu Teala'dan kalb-i selim isteriz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:09 am

Ey ölüm meleği, yumuşak davran !

Ensar'dan bir zat vefat etmek üzereydi. Alemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz de bu zatın yanında bulunuyor, onunla ilgileniyordu. Efendimiz (s.a.v) ölüm meleği Azrail'in (a.s) geldiğini gördü ve aralarında geçen konuşmayı şöyle haber verdi.

Resûlullah (s.a.v), ölüm meleğine:

- Ey ölüm meleği, bu sahabeme yumuşak davran; şüphesiz o bir mü'mindir. buyurdu. Ölüm meleği Azrail (a.s) şöyle dedi.

- Gönlün hoş, gözün aydın olsun; bil ki ben her mü'mine yumuşak davranırım. Ey Muhammed (s.a.v), şunu bil: Ben bir insanın ruhunu alınca, onun ailesinden birisi feryat ederse, ben ruh elimde olduğu halde adamın evinin kapısında durur ve:

"Bu feryat da ne oluyor? Vallahi biz bu kimseye zulmetmedik, ecelinin önüne geçmedik, kendisi için takdir edilen vakitten önce gelmedik. Onun ruhunu aldığımız için bir günaha da girmedik. Eğer Allahu Teala'nın yaptığına razı olursanız, sevap alırsınız. Eğer üzülür ve kızarsanız, günaha girersiniz. Sizin bizi ayıplayacak bir durumunuz yok. Hem biz size daha çok geleceğiz. Siz kötü halden sakının, kötü ölümden sakının." derim.

Ey Muhammed! (s.a.v) Yer yüzünde köylü-şehirli, iyi-kötü kim varsa, ben her gün onları gözden geçiririm. Ben onların büyüğünü ve küçüğünü kendilerinden daha iyi tanırım. Vallahi Ya Muhammed (s.a.v), Allahu Teala'nın izni olmadan ben bir sineğin canını almaya güç yetiremem."

Bu hadisi nakleden Cafer b. Muhammed (rah) demiştir ki:

"Bana şu haber ulaştı: Azrail Aleyhisselam insanları namaz vakitlerinde gözden geçirir. Ölüm anında ruhunu almak için baktığında, eğer o kimse namazlarını muhafaza eden bir kimse ise, melek ona yakın durur, şeytanı ondan uzaklaştırır. Bu arada melek ona: "Lâ ilâhe illallah Muhammedu'r-Resûlullah" sözlerini telkin eder. Bu, gerçekten büyük bir hâldir." (1)

(1) Ebu Nuaym, Marifetü's-Sahabe, II,231 No:2572. (Beyrut,2002); Tabarani, el-Kebir, No: 4188; İbnu Hacer, el-İsabe, I,425; Suyuti, Şerhu's-Sudur,77; el-Muttaki, Kenz, No:42194; Heysemi, ez-Zevaid,II,326.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:09 am

Herşey Allah'ın rahmetiyle

Hz.Resûlullah (s.a.v) Efendimiz anlatıyor:

Dostum Cibril-i Emin bana geldi ve şöyle dedi:

"Ya Muhammed! Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bizler şöyle bir olaya şahit olduk. Önceki ümmetler için bir kul vardı; Allahu Teala'ya bir adada beşyüz sene kulluk etti. Allahu Teala o adada onun için tatlı bir su çıkardı, bir de nar ağacı yarattı. Ağaç her gece bir nar bitiriyordu; o da su ve nar ile gıdalanıyordu. Böylece ibadetine devam ediyordu. Bu kulun eceli yaklaşınca Allahu Teala'ya ruhunu secde hâlinde alması için dua etti. Allahu Teala da duasını kabul buyurdu. Bizler yeryüzüne inince ona uğruyorduk. Ruhu kabzedildikten sonra göğe yükseldiğimizde ilâhî ilimde bu kulun kıyametteki hâlini şöyle bulduk.

O, Aziz ve Celil olan Allah'ın huzurunda durdurulur. Allahu Teala meleklerine:

"Kulumu rahmetimle cennete koyun!" der; kul:

"Ya Rabbi, beni amelimin karşılığı olarak cennetine koy!" der. Allahu Teala tekrar meleklerine:

"Kulumu rahmetimle cennete koyun!" der; kul:

Ya Rabbi, beni amelimin karşılığı olarak cennete koy" der. Allahu Teala, meleklerine:

"Kulumu rahmetimle cennete koyun!" der, kul:

"Ya Rabbi, beni amelimin karşılığı olarak cennetine koy!" der. O zaman Allahu Teala meleklerine:

"Bu kulumu verdiğim nimetlerle yaptığı ibadetleri bir ölçün" diye emreder. Melekler ölçerler, kulun yaptığı beşyüz senelik ibadet ancak gözünün görme nimetine karşılık gelir. Vücudunun diğer azaları şükürsüz kalır. Bunun üzerine Allahu Teala, meleklerine:

"Verdiğim nimetlere karşı şükretmeyen bu kulu ateşe atın!" diye emreder; melekler kulu ateşe doğru sürüklerler. O zaman kul:

"Ya Rabbi! Beni rahmetinle cennetine koy!" diye yalvarır; Allahu Teala, meleklerine:

"Onu geri getirin" emrini verir; kul ilâhî huzura getirilir. Allahu Teala:

"Ey kulum, sen hiçbirşey değilken seni kim yarattı?" diye sorar, kul:

"Sen yarattın ya Rabbi!" der. Allahu Teala:

"Bu senden mi kaynaklandı, yoksa benim rahmetimle mi oldu?" diye sorar, kul:

"Benden değil, senin rahmetinle oldu!" diye cevap verir. Allahu Teala:

"Sana beşyüz sene ibadet etme kuvvetini kim verdi?" diye sorar; kul:

"Sen verdin ya Rabbi!" der. Allahu Teala, diğer bütün nimetleri kimin verdiğini sorar. kul:

"Sen verdin ya Rabbi!" der. Allahu Teala:

"Evet, bütün bunlar benim rahmetimle olmuştur; nihayet bunu anladın, seni de rahmetimle cennetime koyuyorum. Ey meleklerim bunu rahmetimle cennete koyun. Ey kulum sen bundan önce güzel bir kuldun." buyurur ve onu cennetine koyar. Sonra Cibril aleyhisselam dedi ki:

"Ey Muhammed, gördüğün gibi her şey ancak Allah'ın rahmetiyle olmaktadır." (1)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:09 am

Çürümüş kemikler nasıl dirilir

Hz.Resulallah (s.a.v) Efendimiz Mekke'lilere ölümü ve tekrar dirilmeyi haber verince, kafirlerden Übey b. Halef, gitti kabristandan çürümüş bir kemik buldu, kemiği elinde ufalayarak Allah Resûlü'nün yanına geldi. Kendisinin ilk yaratılış hâlini unutup alaylı bir tavırla:

"Ya Muhammed! Şu çürümüş kemiklere mi can verilecek ? Sen Allah'ın bu kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v):

"Evet, Allah seni diriltecek ve cehenneme sokacaktır." (1) cevabını verdi. Bu olay üzerine Yüce Rabbimiz şu ayetleri indirerek, Resûlünü tasdik buyurdu:

"Resûlüm, tekrar dirilmeyi inkar eden o kafire deki:

O kemikleri ilk defa yaratan Allah tekrar diriltecek.

O Allah, yaratacağı her şeyi en iyi bilendir.

Yeşil ağaçtan sizin için kırmızı ateşi çıkaran O'dur.

Gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi ?

Evet, elbette güç yetirir.

O her şeyi hakkıyla bilen ve dilediğini yaratandır." (2)


(1) İbnu Kesir, Tefsir, VI,593. Riyad, 1997.
(2) Yasin,79-81.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

Herşey bir kaderdir

Hz.Ömer (r.a) hicretten 18.yılında bir gurup sahabi ile birlikte Şam'a teftişe gitti. Yolda, Şam yakınlarında "Şerağ" denilen köye vardılar. Burada Şam valisi ve Suriye ordusu komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a) bazı askeri erkan ile Hz. Ömer'i karşıladı ve Şam'da ciddi bir veba hastalığının yaygın olduğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a), "Müfessirlerin imamı" diye bilinen Abdullah b. Abbas (r.a) vasıtasıyla beraberinde bulunan ashab-ı Kiram'ı kıdem sırasına göre istişare için huzuruna çağırdı. Önce ilk hicret eden Mekke'li müslümanları çağırdı. Peşinden Medine'li Ensar'ı çağırdı. Son olarak da Fetihten sonra Medine'ye hicret eden Kureyş'lileri çağırdı. Onlara, Şam'da yaygın bir veba hastalığının bulunduğunu haber verip, oraya gidip gitmeme konusundaki fikirlerini sordu.

Bazıları, Allah'a tevekkül edip Şam'a gidilmesini söylediler. Bazıları da tehlike ile yüzyüze gelmek için Medine'ye geri dönülmesi görüşünü savundular. Hz. Ömer (r.a) onları huzurundan çıkardı, biraz düşündü ve Medine'ye geri dönme kararını verdi. Bunu onlara bildirdi. Halife'nin Şam'a gelişini hararetle bekleyen Şam valisi Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a) bu karara üzüldü ve Hz. Ömer'e:

"Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sordu. Hz Ömer (r.a):

"Ey Ebu Ubeyde, keşke bu sözü senden başkası söyleseydi. Evet, biz, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz." dedi ve Ebu Ubeyde'ye şunu sordu:

"Bana söyle bakalım; senin bir gurup deven olsaydı, sen onları bir tarafı otlu, diğer tarafı çorak olan bir derenin hangi tarafında otlatırdın? Eğer sen develerini otlu tarafta güder ve karınlarını doyurursan Allah'ın kaderiyle gütmüş olursun. Aynı şekilde onları derenin çorak tarafında güder ve aç bırakırsan, yine Allah'ın takdiriyle gütmüş olursun. İkisi de kaderdir; fakat sonuçları bir değildir."

Hz. Ebu Ubeyde (r.a) bu hikmetli cevap karşısında sustu. Hz. Ömer sözünü bitirmek üzere iken, bazı işleri için oradan ayrılmış bulunan Abdurrahman b. Avf (r.a) yanlarına geldi. Meseleyi öğrenince, dedi ki:

"Benim bu konuda bildiğim bir hadis-i şerif mevcut. Ben Allah Resûlü'nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim:

"Bir yerde veba hastalığının bulunduğunu işittiğinizde oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde veba görülünce de oradan kaçarak başka yere çıkmayın."

Bu hadisi işiten Hz. Ömer (r.a) kendisinin istişare sonucunda aldığı kararın Resulallah (s.a.v) Efendimizin hükmüne aynen uymasından dolayı Allahu Teala'ya hamd ve sena etti. Gerek hadisin hükmü ve gerekse aldığı karar gereğince Medine-i Münevvere'ye geri döndü.(1)


(1) Buhari, Tıbb,30; Müslim, Selam,98.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

İftitâh Tekbirinin Fazîleti

Bir kimse, iftitâh tekbirini imâm ile berâber alırsa, sonbahar günlerinde, ağaçların yaprakları, rüzgâr estikçe ne şekilde dökülürse, o kişinin günâhları da öylece dökülür.

Birgün, Resûlullah (s.a.v) namaz kılarken, bir kimse sabâh namazında, iftitâh tekbîrine yetişemedi. Bir kul âzâd etdi. Ondan sonra gelip Resûlullaha (s.a.v) sordu:

- Yâ Resûlallah! Ben bugün, iftitâh tekbîrine yetişemedim. Bir kul âzâd etdim. Acabâ iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olabildim mi?

Resûlullah (s.a.v), Ebû Bekr-i Sıddıka (r.a),

- Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîrinin hakkında? diye sordu.

Hz.Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a) buyurdu ki,

- Yâ Resûlallah! Kırk deveye mâlik olsam, kırkının da yükü cevâhir olsa, cümlesini fakirlere tasadduk etsem, yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam dedi.

Ondan sonra, Resûlullah (s.a.v),

- Yâ Ömer! Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîrinin hakkında? diye sordu.

Hz.Ömer-ül Fâruk (r.a) buyurdu ki,

- Yâ Resûlallah! Mekke ve Medîne arası dolu devem olsa ve bunların yükleri cevâhir olsa, cümlesini fakirlere tasadduk etsem, yine imâm ile berâber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam dedi.

Ondan sonra, Resûlullah (s.a.v),

- Yâ Osman! sen ne dersin, bu iftitâh tekbîri hakkında? diye sordu.

Hz.Osman-ı Zinnûreyn (r.a) buyurdu ki,

- Yâ Resûlallah! Gece iki rek'at namaz kılsam, her birinde, Kur'ân-ı azîm-üş-şânı hatm eylesem, yine imâm ile berâber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam dedi.

Ondan sonra, Resûlullah (s.a.v),

- Yâ Alî! Sen ne dersin, bu iftitâh tekbîri hakkında? diye sordu.

Hazret-i Alî (r.a) buyurdu ki,

- Yâ Resûlallah! Mağrib ile maşrik arası küffâr ile dolu olsa, Rabbim bana kuvvet verse, cümlesini kırıp öldürsem, yine imâm ile alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam dedi.

Ondan sonra, Resûlullah (s.a.v) hazretleri:

- Ey benim ümmet ve Eshâbım! Yedi kat yerler ve yedi kat gökler kâğıt olsa ve deryalar mürekkep olsa ve bütün ağaçlar kalem olsa ve bütün melekler kâtip olsalar ve kıyâmete kadar yazsalar, yine imâm ile alınan iftitâh tekbîrinin sevâbını yazamazlar diye buyurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

Allah'tan hayâ edin

Allah Rasûlü(s.a.v.) Miraç Gecesi dünya göğüne çıktığı zaman Hz.Osman r.a.'ın suretini gördü, ona sordu:

- Ey Osman! Bu mertebeye ne ile eriştin?

Hz.Osman r.a. :

- Gece namazı kılmakla, dedi.

Efendimiz (s.a.v.) ikinci göğe vardı. Yine Hz.Osman r.a.'ın sûretini gördü, sordu:

- Bu mertebeye ne ile eriştin?

Hz.Osman r.a. :

- Kur'an-ı Kerim okumakla, dedi.

Ve Efendimiz (s.a.v.) yükseldiği diğer göklerde de hep onun sûretini gördü ve farklı güzel amellerle o derecelere eriştiğini öğrendi. Nihayet Efendimiz (s.a.v.) altıncı gök katına ulaştığında yine onu gördü ve sordu:

- Bu mertebeye nasıl, neyle ulaştın?

Hz.Osman r.a. şu cevabı verdi:

- Allah Tealâ'dan hayâ etmekle.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

Mağara Ashâbı

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

"Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:

"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"

Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkinci şahıs şöyle dedi:

"Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.

Ey Allahım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki:

"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:

"Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:

"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:

"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:

"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.

"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

Kur'an-ı Kerim'e Hürmet

Hz.Ebû Bekr ile Hz.Ali (r.anhüma) mescidde otururken birisi gelip Rasûl-i Ekrem'e (s.a.v.) ve Hz.Ebû Bekr'e (r.a.) selâm verdi. Hz.Ali'yi (r.a.) görünce o şahsın benzi sarardı. Hz.Ebû Bekr (r.a.) onun bu hâlini Hz.Ali'den (r.a.) sordu:

Hz.Ali (r.a.), "Onun bana yirmi bin dirhem borcu vardır, onun için üzülmüştür." dedi.

Hz.Ebû Bekr (r.a.) o şahsı çağırdı. "Borcunu neden vermiyorsun?" diye sordu.

"Yâ Sıddîk! Vermeye gücüm yetmiyor, yoksa bir gün bile geciktirmezdim." dedi.

Hz.Ebû Bekr'in (r.a.) Kur'an-ı Kerim'e ta'zimi ve cömertliğinin çokluğundan o şahsa,

"Eğer Fâtiha Sûresi'nin yarısını okuyup sevâbını bana bağışlarsan borcunu öderim" buyurdular.

Borçlu şahıs Fâtiha Sûresi'ni yarısına kadar okudu. Hz.Ebû Bekir (r.a.),

"Tamamını okursan, yirmi bin dirhem daha vereceğim." buyurdular.

O şahıs Fâtiha Sûresi'nin tamamını okudu. Hz. Ebû Bekir (r.a.), kırk bin dirhemi verdiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:10 am

Efendi Kim?

Efendimiz(s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken,uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak:

-"Bu kavmin efendisi kim? O'nu arıyorum"dedi.

Efendimiz(s.a.v.) bu soruya,gurur olur endişesi ile "benim" diye cevap veremedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan,asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:

-"BİR KAVMİN EFENDİSİ ONA HİZMET EDENDİR."

**Senin her sözüne, tevazuuna, canlarımız feda ya Resulallah**
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Tevâzu

Adamın birisi kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır.

Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister.

O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.

Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri
çevirir.

Bunun üzerine adam mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu
hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir.
Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.

Haci Bektas da söyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise
Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin
gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.

**BÜYÜKLERİN TEVAZUSUDA BÜYÜK OLUR**
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Şakîk-i Belhî(r.h.)'nin Hârun Reşid'e Nasihatı

Halife Hârun Reşid, Şakîk'i(r.h.) sarayına davet etti ve;
"Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?" dedi. Şakîk;

- Şakîk benim ama zâhid sensin, cevabını verdi. Halife tekrar:
- Bu kadar debdebe ve ihtişam içinde, ben nasıl zâhid olurum? deyince, Şakîk-i Belhi(r.h.): "Cenâb-ı Hakk dünya metaı için "kali" (az) buyurmuştur. Sen aza kanaat etmişsin. Zâhid; aza kanaat eden kimsedir", deyince Halife ağladı ve kendisine nasihat etmesini isteyince o da: Allahü Teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîk'ın makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömerü'l Fâruk'un makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn'in makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyü'l-Mürtezâ'nın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor.

Hârun Reşid; "Biraz daha nasihat et." deyince, Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Allahü Teâlâ'nın cehennemi vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline mal, kılıç ve kırbaç verdi. İnsanları bu üç şeyle cehennem'den uzaklaştır. Muhtaç biri gelirse ona mal ver. Allâhü Teâlâ'nın emirlerine aykırı davrananları bu kırbaçla edeblendir, yola getir. Başkalarına haksızlık edenlerin, haksız yere adam öldürenlerin karşısına kılıcınla çık. Eğer bunları yapmazsan cehenneme ilk girecek sen olursun."

Halîfe biraz daha nasihat istedi. Şakîk-i Belhî(r.h.) buyurdu ki: "Sen suyun menbaı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif bulanıklılık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz."

Hârun Reşîd; "Biraz daha anlat" dedi. Şakîk-i(k.s.) buyurdu ki: "Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın?" O da; "Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım." dedi. Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Suyun sahibi suya mukâbil senden servetinin yarısını istese, yine râzı olur musun ?". Hârûn Reşîd; "Evet, râzı olurum." dedi. Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyacını duydun, fakat yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben seni bu sıkıntıdan kurtarırım, lâkin buna mukâbil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?" Hârûn Reşîd; "Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?" dedi. Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:

"O hâlde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su kıymetinde bile olmayan şu servetine sakın güvenme.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Ashâbtan Sayılmak

Selmân-ı Fârisî (r.a) Medâyin'de vâli iken yanına iki kişi geldi.

- Sen Selman mısın? dediler. O da:

- Evet dedi. Sonra tekrar sordular:

- Sen Resûlüllahın ashâbından mısın? dediler. Selmân-ı Fârisî şöyle dedi: Bilemiyorum ki. Bu defa iki kişi şöyle dediler:

- Galiba biz yanlış geldik. Aradığımız sen değilsin.

Bunun üzerine Selmân-ı Fârisi:

- Aradığınız benim. Ancak henüz belli değil. Ben Resûlüllah'ı gördüm. Onun meclisinde bulundum, oturdum. Ancak kim onunla Cennete girerse onun ashâbından olur, buyurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Bu bahçem Allah yolunda sadakadır

ivayet edildiğine göre sahâbe-i kiramdan Ebû Talha (r.a.) kendisine ait bahçede namaz kılıyordu.

Bahçedeki ağaca konmuş yapraklar arasından çıkıp uçmaya çalışan bir kuş namazda dikkatini çekti ve kendisini oyaladı. Derken kaç rek'at kıldığını şaşırdı. Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek namazda başına gelenleri anlattı ve sonra şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Rasûlü! Bu bahçem Allah yolunda sadakadır, onu dilediğiniz şekilde dağıtın!"

"Akıl tamam olunca söz azalır".
Hz.Ali (r.a.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Şeytanın Balı

Bir gün İsa (a.s.), bir elinde kül, bir elinde bal ile giden şeytana sormuş: "Nedir o elindekiler?" Şeytan cevap vermiş:

"Bu kül, bu da bal! Külü, kusur ve ayıpların yüzüne serperim, ta ki kötü ve çirkin görünsünler. Balı da, bunların ayıp ve kusurlarını diline dolayanların ağızlarına çalarım, ta ki ayıp ve kusurları sayıp dökerken tat duysunlarki mü'min kardeşlerinin gizli hallerini alenîleştirip, ittifaklarını bozarken zevk alsınlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:11 am

Cehaletin İlacı Sormaktır
Câbir radıyallahü anh anlatıyor:

Arkadaşlarımla beraber sefere çıkmıştık, içimizden birinin başına taş isabet etti ve başını yaralayıp kemiğini kırdı. Sonra aynı adam uykuda ihtilâm olduğu için, arkadaşlarına:

- Teyemmüm edebilir miyim, bu hususta benim için ruhsat buluyor musunuz? diye sordu.

Arkadaşları da:

- Hayır, su mevcut oldukça teyemmüme ruhsat yoktur, diye cevap verdiler. Bunun üzerine o şahıs gusül abdesti aldı ve açık vaziyetteki yaradan içeriye giren suyun tesiri ile vefat etti.

Peygamber aleyhisselâmın huzuruna geldiğimiz zaman, kendisine hadiseyi naklettiler.

Bunun üzerine Resûlüllah aleyhisselâm:

- Adamı öldürmüşler, Allah onları öldürsün, buyurdu.

Ve «Bilmiyorlarsa sorsaydılarya; cehaletin ilâcı sormaktır, o adama teyemmüm etmek kâfi gelirdi. Yarasına da bir bez parçası koyar, üzerine mesheder ve vücudunun diğer yerlerini de yıkardı» diye ilâve etti.

(Ebû Davud)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:12 am

Devamlı Oruç

Ashabın büyüklerinden Amr ibni As radıyallahu anh'ın oğlu Abdullah radıyallahu anh, muttaki ve âlim bir kişiydi, Resulûllah aleyhisselâmın vahiy katipliğini yapar, duyduğu hadisleri de yazardı. Kendisini çok fazla bir şekilde de ibadete vermiş; her gününü oruçlu, her gecesini de ibadetle geçirmeyi âdet edinmişti. Bir gün babası Amr ibni As radıyallahu anh, onlara gelince, oğlunun ailesine:

- Kocan nerede, hâli nasıldır? diye sormuştu. Kureyş kabilesinden güzel bir kadın olan ailesi cevap olarak dedi ki:

- Abdullah ne iyi bir kimsedir. Geceyi uyumayıp ibadetle geçirir, gündüzleri de devamlı oruçludur. Kendisine geldiğimizden beri, ibadet etmekten dolayı bizimle alâkadar olacak zaman bulamamaktadır.

Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh'ın babası Amr ibni As radıyallahu anh öfkelendi; oğluna bu şekilde davranmamasını tenbih ederek, «Hanımın müslüman bir kadındır, sen ise ona sıkıntı veriyorsun» dedi. Fakat Abdullah radıyallahu anh bu sözlere aldırmamıştı. Babası ikinci bir defa kendisine çıkıştı. Ancak oğlu yine dinlemeyince, bu defa onu Peygamber aleyhisselâma şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da, oğlunu kendisine getirmelerini emir buyurdular.

Abdullah radıyallahu anh, babası ile beraber Allah'ın Resulünün huzuruna gelince, Peygamber aleyhisselâm:

- Sen misin, gecelerini devamlı ibadetle, gündüzlerini de devamlı oruçla geçiren ve geçireceğini söyleyen? diye sordular.

Abdullah radiyallahu anh'ın, «Evet, ey Allah’ın Resulü» şeklinde cevap vermesi üzerine şöyle buyurdular:

- Bunu yapamazsın, bunun için hem oruç tut, hem tutma. Hem uyu, hem de ibâdet yap ve ayda üç gün oruç tut. Çünkü iyi amel, on misli ile mükâfatlanır. Bu;, ayda üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruç tutmak gibidir.

Fakat bu ayda üç gün oruç, Abdullah radıyallahu anh'e az gelmişti. Peygamber aleyhisselâm bir gün oruçlu, iki gün oruçsuz olmasını tavsiye etti. Bu da az gelince, bir gün tutup, bir gün bozmasını söyledi. Bu da az geldiyse de Peygamber aleyhisselâm «Bu Davud aleyhisselâmın orucudur ve en güzel oruç budur, bundan fazlası olmaz» buyurdular. Bununla beraber Resulûllah aleyhisselâmın bu nasihati, kesin bir emir olmayıp tavsiye mahiyetinde bulunduğundan; Abdullah radıyallahu anh bunu ifa edememiş ve hayatının sonlarında çökmüştü. Bunun üzerine şöyle demişti:

- Peygamber aleyhisselâmın bana tavsiye buyurduğu, ayda üç gün orucu kabul etseydim, bana çoluk çocuğumdan ve bütün malımdan daha sevgili olurdu.

(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî)


Aişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edilir ki:

Resulûllah aleyhisselâm, kendisinin süt kardeşi olan. Osman bin Maz'ûn radıyallahu anh'ı huzuruna çağırtmış ve şöyle demişti:

- Sen benim sünnetimden ayrıldın mı? Osman bin Ma'z'ûn radıyallahu anh;

- Hayır, vallahi, ey Allah'ın Resulü! Ben ancak senin sünnetini taleb ediciyim, cevabında bulununca, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdular:

- Ama ben hem uyuyor, hem de namaz kılıyorum; hem oruç tutuyor, hem de (devamlı) tutmuyorum ve kadınlarla da nikahlanıyorum. Şu halde Allah'tan kork, yâ Osman! Çünkü senin üzerinde ailenin hakkı var, misafirlerinin hakkı var, nefsinin hakkı var. Bu bakımdan devamlı değil, bazen oruçlu ol, bazen de oruçlu olma, geceleri de hem namaz kıl, hem de uyu!..

(Ebû Davud)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:12 am

Kıyamette İlk Sorgu Üç Kişiye

Ebû Hüreyre radıyallahü anh'den anlatılır:

Resûlüllah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

Kıyamet gününde üç kişi ilk olarak sorguya çekilir:

Birincisi, cihad esnasında ölen kimsedir ki, Allah'ın huzuruna getirilir ve Allah, kendisine verilmiş olan nimetleri önüne serer. O da, bunlara nail olduğunu itiraf eder.

Bunun üzerine Allah kendisine:

Bu mazhar olduğun nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

Senin yolunda şehîd oluncaya kadar savaştım, cevabını verir.

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun; sen «yiğit» desinler diye savaştın ve sana «yiğit» dediler de, der. Sonra meleklerin kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılır.

İkincisi, ilim tahsil edip başkasına da öğreten ve Kur'ân okuyan kimsedir ki, bu da Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilmiş olan nimetleri bir bir sayar ve önüne serer. O da bunları tasdik eder.

Ve Allah kendisine:

Bu eriştiğin nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

İlim tahsil ettim, ilmi başkasına öğrettim ve senin rızan için Kur’ân okudum, diye karşılık verir.

Allah kendisine:

Yalan söylüyorsun, sen ilmi, «alim» desinler diye öğrendin. Kur'ân'ı da «güzel Kur'ân okuyan kişi» desinler diye okudun. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

Üçüncüsü de, Allah'ın kendisine bolluk verdiği, malların her çeşidini ihsan ettiği kimsedir ki, Allah'ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilen nimetleri karşısına çıkarır. O da bütün bunların kendisine verildiğini kabul eder ve Allah sorar:

Şu nail olduğun nimetlerle ne yaptın? der.

O da:

Verilmesini istediğin ne kadar yer varsa, hep o yerlerde ve o yolda dağıttım, diye cevap verir,

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun. Sen bütün bunları kendine «ne cömerd adam!» dedirtmek için yaptın. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere onu almalarını emreder. Ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

(Müslim, Tirmizî, Nesei)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:12 am

Kabir azabına iki sebep

İbni Abbas radıyallahu anh'ın şöyle anlattığı rivayet edildi: Peygamber aleyhisselâm iki kabre rastladı ve şöyle buyurdu: Bu kabirlerdeki iki kişi insanlarca mühimsenmeyen bir suçtan azap görüyorlar. Biri bevlettikten (idrarını yaptıktan) sonra korunmadığı ve dikkatsiz davranıp, pislikten kaçınmadığı için; diğeri de koğuculıık yaparken, insanların arasını bozduğu için azap görüyor. Sonra Peygamber aleyhisselâm yaş bir dal alarak ikiye ayırdı ve birer parçasını bu kabirlere dikti. (Etrafında bulunanlar):

- Ey Allah'ın Resulü, bunu neye böyle yaptın? diye sordular. Peygamber aleyhisselâm da:

- Yaş kaldıkları müddetçe azaplarının azaltılacağını ümid ettiğim için böyle yaptım, buyurdu.

(Buharı, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:12 am

Hz.Ömer (r.a.)'i Ağlatan Çocuk

Bir yaz günüydü. Ezan vakti yaklaşmıştı. Halife Hz.Ömer (r.a.) ağır ağır camiye gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı; bu telaşın sebebi neydi?

Halife Ömer (r.a.) çocuğu sordu:

- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?

- Camiye gidiyorum, amcacığım, diye cevap verdi.

- Yavrucuğum! Daha senin yaşın küçük. Sana namaz farz değil. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?

Çocuk onu ayıplar gibi hayret dolu bakışlarla Halife'ye baktı ve şöyle dedi:

- Bu işin hiç küçüğü büyüğü olur mu? Hem bu yaşta namaza alışmazsam büyüğünce kılmak zor gelebilir.

Halife Hz.Ömer'i bir düşüncedir aldı. Gözleri buğulandı ve ağzından şu cümleler döküldü.

- Ey Rabbim! Bu çocuk ne akıllı, ne iyi bir çocuk. Büyüklerde bulunması gereken ruhu taşıyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
Holyone
Yönetici
Yönetici
Holyone


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 3850
Paylaşım Gücü Paylaşım Gücü : 9917
Rep Point Rep Point : 106
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 25/02/09
Yaş Yaş : 31

Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız Empty
MesajKonu: Geri: Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız   Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız EmptyC.tesi Tem. 18, 2009 8:12 am

Namazım

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında:

- Oğlum, namaz hiç bu vakte bırakılır mı?

Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmıştı, ama ezan okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise, nefsini bir türlü yenemiyordu. Hep 'ne oluyorsa?' namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına onbeş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, - Yine geciktirdim namazı, dedi kendi kendine....

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazını edâ etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi.... - Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana. dedi. Çok seviyordu onu... Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki, hicâbından renkten renge girerdi.

O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde... Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekilde tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. - Ne kadar da yorulmuşum. dedi. Daldı gitti öylece...

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu.

Yüreği, yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor, soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanındaki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. - Benim ismimi mi okudunuz?, dedi, dudakları titreyerek....

Kalabalık birden yarılmış, bir yol oluşmuştu önünde... İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar.

Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden.... - Şükürler olsun. dedi, kendi kendine ve devam etti; - Gözlerimi dünyaya açtım, hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşturuyor, malını İslâm yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım.

Kirpiklerinden aşağıya gözyaşları dökülürken, - Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum. diyordu. Ama bir yandan da - O'nun için ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez. diye düşünüyordu. Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyor; sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi bekliyordu.

Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kâğıt, mahşer meydanındaki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi Cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten donakalmıştı.

- Olamaaaaz. diye bağırdı. Sağa-sola koşturdu. İnanamıyordu. - Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep Rabbimi anlattım. diyordu. Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak alevleri göklere yükselen Cehenneme doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü.

- Hizmetlerim... Oruçlarım…Okuduğum Kur'ân'lar... Namazım... Hiçbiri beni kurtarmayacak mı? , diyordu...

Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu hiç dinlemediler, sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.

Resûlullah, - Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler. buyuruyordu. - Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak? diye düşünüyordu.

- Namazlarım... Namazlarım... Namazlarım. diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı, Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birdenbire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu.

Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu. Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. Kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı. - Siz de kimsiniz? dedi.

İhtiyar gülümsedi:

- Ben senin namazlarınım.

- Neden bu kadar geç kaldınız? Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum. dedi... İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; başını salladı;

- Sen beni hep son anda yetiştirirdin, hatırladın mı?..

Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu. Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu...

Yazar : Abdulkadir DEMİR
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.webs-team.tr.gg
 
Dini Hikayeler / Bu Başlıkta Paylaşınız
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» En Güzel Çalışmalarınızı Paylaşınız
» Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı
» Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Arşivlenmiş Ve Silinmiş :: Arşivlenmiş Konular-
Buraya geçin: